İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4573 %-0.07
36,4748 %-0.32
3.508.266 %3.257
3.061,67 0,27
Ara

Bukalemunlarla siyasetçilerin farkları

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bukalemunlarla siyasetçilerin farkları

Artık dünyamızın büyük bir dönüşümden geçtiği mâlum. Silah sesleri ve barut kokuları arasında otokrasiler hışır hışır yükseliyorlar. Diğer yanda eğitim seviyesi yükselen insanlar tam demokrasinin peşinde yürüyorlar… Hakların sınırları, ülke sınırları gibi genişliyor. Sınırlar genişledikçe silikleşip, muğlaklaşıyor. Eskinin değer yargıları bir bir tedavülden kalkıyor.

Eskiden siyasî fikirler, birbirinden kalın duvarlarla ayrılırlardı. Bizde bir dönem, acıdır ki kanla ayrıldığı bile vaki idi. Şimdilerde bırakınız ayrımı, görüş yok! Ömrü boyunca din yanlısı siyaset güden merhum bir siyasetçinin anma törenine, ülkemizde sosyal-demokrasinin ve laikliğin temsilciliğini üstlenmiş bir partinin Genel Başkanının katılmasını düşleyebilir miydik hiç? Ya da komünist Nâzım Hikmet’e hakkı olan vatandaşlığını bir muhafazakâr partinin iade edebileceğini?

Hâlbuki şimdinin siyasî arenasında normal karşılanabilen davranışlar bunlar. Görüyoruz ki artık sosyal demokrat bir partiden belediye başkanı seçilen kişiler, siyasi cetvelin aşırı sağındaki bir lideri anabiliyorlar. Gene eski ülkücüler, muhafazakârlar; laik, sosyal demokrat bir partinin mensubu olabiliyorlar. Tıpkı eski Cumhuriyet Halk Partili Ertuğrul Günay’ın seneler boyunca AKP iktidarında Kültür ve Turizm Bakanlığı yapması gibi… Bunların hepsi son yirmi yıl içerisinde gördüğümüz dönüşümlerin bir tezahürü.

Çünkü dik, katı ve tavizsiz görüş çöktü. Ne beyaz tamamen beyaz, ne de siyah pür-siyah! Bir grilik, bir karışma, bir arada kalma insanlar gibi siyasî fikirlere de sirayet etmiş durumda… Aslında ilk etapta iyi ve doğru gibi görünse de, bu tavizkârlık, daha büyük meselelere kapı aralayabiliyor. Seçmende siyasetçilere karşı güvensizlik yaratmasına, siyasetçilerin ne yapabileceğini öngörememesine kadar uzayabiliyor…

Yalnız bazen kişinin müdafaa ettiği fikirler başka oluşumlarca ve partilerce benimsenir ya, işte o zaman partiden partiye geçiş yanlış sayılamaz… Sonuçta inandığınız değerlerdir peşinde koştuğunuz. Bunun da örneğini yakın zamanda, Basın Konseyi’nin 35. Yıl törenlerinde gördük. Ödüle layık görülen Hüsamettin Cindoruk, ödülünü Kemal Kılıçdaroğlu’ndan aldıktan sonra sesi titreye titreye bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında, Bugün CHP benim de partimdir var mı diyeceğiniz? Cumhuriyet Halk Partisi benim fikirlerimi savunuyorsa, benim düşüncelerimi savunuyorsa, benim hayal kırıklıklarımı gidermek istiyorsa, Türkiye Cumhuriyeti'ni tekrar teşhis etmek istiyorsa o benim partimdir artık, mesele budur" dedi.

Maziyi hatırlayınız. 1980 askerî ihtilaline giden günlerde, askerin ayak seslerini duydukları ve anarşi teröründen kulakları neredeyse sağır olduğu halde Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit bir araya gelebilmiş miydi? Bir araya gelmeleri şöyle dursun, yeri geldiğinde, gazetede isimlerinin yan yana yazılmasından dahi rahatsızlık duymamışlar mıydı? Ama bakınız aynı Süleyman Demirel’in sağ kolu Hüsamettin Bey, bugün, ülke geleceği için kritik ehemmiyete sahip gördüğü bazı değer yargılarını savunması hasebiyle, kendi partisi olarak CHP’yi görüyor.

Bu tutum müstesnadır, hatta fikrimi sorarsanız doğrudur. Bahsetmek istediğim, asıl o partide olmayınca şu partiye geçerim, ya da şu kesimden oy alabilmek için bunu söyleyeyim diyen siyasetçilerdir. Ha, “Artık eskisi gibi ideolojik kalıplar yok..” diyebilirsiniz. Amenna, fakat kalıp yok diyebilir misiniz? Hiç kalıpsız siyasetçi olur mu?

Başlıkla yazının alakası ne demeyiniz efendim, hemen o kısma geçiyorum…

Yazıma başlamadan evvel bukalemunlar hakkında kısa bir araştırma yaptım. Bîçareler, yalnız yeşil, siyah gibi birkaç renge bürünebiliyorlarmış. Bu şekilden şekle girmeyi, halden hale geçmeyi gelsinler de bizim siyasetçilerden öğrensinler! Kaygan, batak, kirli her türlü zemine; komünizm kırmızısı, sosyal demokrasi mavisi, muhafazakârlık yeşili gibi cümle renge hem de birdenbire nasıl uyum sağlayabildiklerini görsünler ve ibret alsınlar! Mümkün mü şu kıtaya katılmamak:

“Seçimden önce bol bol verilmiş söz ve va’de,
Seçimden sonra hâlâ kanan saftır, kerizdir.
Bir oy almak için salt tutup batmışsa hırsa,
Lağım hatta foseptik siyasetten temizdir.”
   

Keşke mümkün olsa!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *