İstanbul
Kapalı
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,6648 %-0.01
37,2417 %0.13
103.976,48 %-2.464
3.159,48 0,00
Ara

Bir casusluk davası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bir casusluk davası

Yıl 1894. Fransız Ordusu bir casusluk olayıyla sarsılıyor. Alfred Dreyfus isimli bir yüzbaşı iddiaya göre Alman Ordusu hesabına casusluk yapmış. Suçlamayı ortaya atan Binbaşı Ferdinand Walsin Esterhazy. Dreyfus Fransa’nın Alsace bölgesinde doğmuş bir Fransız yahudisi. Esterhazy de yahudi. Dönem Katolik mezhebine bağlı subayların hakimiyetindeki  Fransız Ordusu’nda yahudilik aleyhtarlığının şiddetli yükselişine denk geliyor. Dreyfus’un memleketi Alsace da bir süre önce Almanya tarafından işgal edilmiş.

Yüzbaşı Dreyfus apar topar askeri mahkemeye çıkarılıyor. Israrla suçsuz olduğunu söylese de Alman Ordusu’na Fransız gizli belgelerini sızdırmak, dolayısıyla da vatana ihanet suçundan  ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyor; fransız Guyana’sındaki Şeytan Adası’na gönderiliyor. Mahkeme öylesine alel acele yapılmış, ordunun etkisi altındaki yahudi düşmanı basın öylesine yayınlar yapmıştır ki Fransız kamuoyu Dreyfus’un casus olduğuna inandırılmıştır.

Ancak Dreyfus ailesi, özellikle yüzbaşının kardeşi Mathieu onun masum olduğuna inanmaktadır. Hemen harekete geçer, kardeşinin masumiyetini ispat etmek için gazeteci Bernard Lazare’la birlikte araştırmaya girişir. O arada ordu içinde de Dreyfus’un masum olduğuna inanan kişiler vardır. Mahkumiyetten iki yıl sonra askeri karşı casusluk örgütünün başındaki Albay Georges Picquard Almanlar’a bilgi ve belge satan esas hainin Dreyfus’u ihbar eden Esterhazy olduğunu belgeleriyle ortaya koyar. Ancak Genelkurmay bu belgeleri göz ardı eder, üstelik Picquard’ı da Kuzey Afrika’ya sürgüne gönderir.

Dreyfus ailesi de bu arada boş durmamaktadır. Gazeteci olan eski milletvekillerinden Georges Clemenceau’ya ulaşırlar. Dreyfus’un suçsuzluğuna onu ikna ederler. Kardeş Mathieu bununla da kalmaz; gerçek hain Esterhazy’yi Savaş Bakanlığı’na şikayet eder. Hakkında dava açılan Esterhazy aleyhindeki bütün kanıtlara rağmen beraat edip Fransa’dan kaçar. Bütün bunlar olurken ünlü Fransız yazar Emile Zola da Fransa Genelkurmay Başkanlığı’nı zehir zemberek sözlerle suçlayan “J’Accuse” (Suçluyorum) başlıklı manifestosunu l’aurore adlı günlük gazetede yayımlatınca kıyamet kopar.

Devreye Zola’nın girmesiyle Fransız kamuoyu Dreyfus davası konusunda ikiye bölünür. Bu arada ülkede yahudi aleyhtarlığı almış başını gitmiş, yirmiden fazla şehirde yahudi aleyhtarı gösteriler patlak vermiştir. Fransız sömürgesi Cezayir’deki gösterilerde ölenlerin sayıları onlarca ifade edilmiştir.

Bu arada Dreyfus davasına kamuoyundaki bakış açısı iyice değişmiş, Dreyfus’a destek artmıştır. Genelkurmay davayı unutturmaya çalışsa da yüzbaşının masum olduğu beyanları ayyuka yükselmeye başlamıştır. Kimi gazetelerde çıkan haberlerde Dreyfus’un masumiyetini ortaya çıkaracak olan deliller ya karartılmış ya da tam tersine çevrilip tahrif edilmiştir. O arada yazar Emile Zola da yayımlattığı manifestosu yüzünden tutuklanıp hapse atılmıştır.

Ama aradan geçen yıllarda Dreyfus gerçeğinin artık halının altına süpürülemeyeceğini idrak eden Fransız Yüksek Mahkemesi Dreyfus’un mahkumiyet kararını bozar. Bu sefer Rennes kentinde kurulan askeri mahkeme Dreyfus’u yeniden suçlu bulur ve on yıl kürek cezasına mahkum eder. Ancak o arada ne olduysa olur, Dreyfus iyi hali göz önünde bulundurularak hapisten çıkarılır.  İki yıl cezaevinde kalan Emile Zola da tahliye edilir.  Fransa Cumhurbaşkanı Emile Loubet de Dreyfus’u affedince yüzbaşı; orduya yeniden kabul edilir. Tam anlamıyla aklanmıştır. Binbaşı rütbesiyle görevine başlar. Ancak Fransız Politeknik Okulu mezunu parlak bir subay olmasına rağmen yarbaylıktan öteye terfi edemez. 1935 yılında da ölür. 

Dreyfus Olayı da nereden aklına geldi şimdi, diye soracak olursanız... Hiç lafı dolandırmadan cevap vereyim. Gezi Davası’ndan ve verilen mahkumiyetlerden. Delillerin karartılması ya da tahrif edilmesi. Olmayan delillerin yaratılması... Kişisel kinler, husumetlerin yarattığı psikolojiyle  hukukun üstünlüğünün ayaklar altına alınması... En önemlisi de bu hukuksuzluklara hukuk insanlarının alet olması...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *