Haber sitelerinin berbatlığından bahsediliyor; peki̇ tiyatronun berbatlığından da bahsedilecek mi?
Konservatuarların bu kadar yayıldığına, öğrencilerin artık bu bölümleri şevkle tercih ettiğine, seyircinin ve salonların arttığına kanıp da Türkiye’de tiyatronun önem kazandığını düşünmeyiniz… Çünkü tiyatro uzun zamandır ülkemizde bir istihdam sahası olmaktan çıkmıştır.. Yevmiyelerinin azlığı, meşakkatinin çokluğu ve kalıcılığının yokluğu; suya yazı yazmak olan bu sanatı ekonomi çemberinin dışına itmiştir…
Diyeceksiniz ki, “Bu kadar tiyatro her akşam perde açıyor… Bu tespitinizle haksızlık etmiş olmuyor musunuz?”! Uzun uzadıya konuşmak istemediğimden şöyle cevaplayacağım, “Nerde ve artık tiyatroda perde kaldı mı?”!...
Öyle ya, memlekette tiyatro, alternatif tiyatro dediğimiz türün hâkimiyeti altına girdi. En klâsik eğitimden geçen koca koca eski Devlet Tiyatrosu oyuncuları bile Avrupa’daki amatör tiyatro festivallerinden, virgül değiştirmeksizin çevrilen piyeslerde oynuyorlar… Farklılık adı altında yenilik getirildiği mi düşünülüyor bilmem fakat yenilen tiyatro ve seyir zevki oluyor… İdrakinde midirler? Aslında kolayına kaçmış oluyorlar. Türk seyircisine hiç bilmediği hayattan bir “X” kişisini oynayıp kabul ettirmek mi kolaydır yoksa devamlı yaşayışında karşılaştığı, bakışları bile kendisine benzeyen içinden birini mi?
Zaten biz bugünlere devamlı kolaya kaçarak gelmedik mi?
Kültürümüzden gelen tarzların, tavırların beğenilirliğini ise alan kişiye müzelik vasfı kazandıran ödüller belirliyor… Muhakkak devlet eliyle veriliyor ve bu sayede bir nev i dokunulmazlık kazanıyorlar… Hâlbuki İsmail Dümbüllü’ler, Meddah Sururi’ler, Hayali Küçük Ali’ler halkın komiği, halkın sanatkârı değil miydiler? Bazılarının ilk dağıtıldığı zamana yetişmelerine rağmen, aralarından hangisi Devlet Sanatçılığı unvanını aldı?!
Komşunun tavuğu bize kaz göründü ama kaz gibi yolunan gene biz olduk! Kültürsüzlükle ve kimliksizlikle çırılçıplak kaldık!
***
Şimdi gelelim bugün tiyatronun Türkiye’deki ahvaline… Baktıkça titrersiniz inanın istikbaline! Hâlihazırda Ali Poyrazoğlu ve Genco Erkal’ı çıkarırsak sadece tiyatro ile anılan kaç kişi var? Yok! Tiyatro ne zaman manşetlere taşınıyor? Bir dizi yahut sinema ünlüsü tiyatro yapacağı zaman… Oynadıkları piyesler de bir harika!? Ya ziffin senelik, posası çıkmış ve güncelliğini kaybetmiş bulvar komedileri ya da ne idüğü belirsiz alternatif tiyatrolara mahsus piyesler… Sahnede göründük mü? Evet.. O zaman geriye mesele kalmamıştır ki seyircinin ne istediği yahut neyi beğendiği sonra, çoook sonra gelir… Tiyatronun seyirciye bağlı bir sanat şubesi olduğu göz ardı edilerek…
Öte tarafta gıcır gıcır sahneler kurup, politik muhaliflikten de (ama bol paralı tatlı sulusundan) istifade ederek tiyatro olayı çıkartmayı amaçlayan sahneler ve başlarında hırslı oyuncular var… Bu tiyatro olayını otuz beş sene evvelki kabare oyununu tekrar sahneleyerek çıkarabileceklerini umuyorlar… Orhan Veli’ye havale etmeli: Umut fakirin ekmeği, ye Mehmet ye!
Devasa sahnelerde oynanan masalları, olağanüstü maliyetlerle sahnelenen abuk subuk; konusuz piyesleri saymıyorum bile… Bu ise bugün Türkiye’de tiyatro, zaten yoktur Türkiye’de tiyatro!
Berbatlık bugün Türk Tiyatrosuna sıfat olarak yakıştırılmışsa üzülmek yetmez; daha iyiye giden yolda seyirci-yazar-tiyatrocu-sahne sahibi-patron ve ilgili merciler kafa birliği edip arzulanan tiyatroyu Türkiye’de yapmak için uğraşmalıdırlar…