İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4679 %-0.04
36,6762 %0.23
3.511.629 %2.251
3.057,91 0,15
Ara

Grinin tonları

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Grinin tonları

NATO Madrid Liderler Zirvesi son gününe girdi. Ama çoğumuz için dün itibarı ile (29.06.2022) bitti.

Önce bu yazının başlığını oluşturan grinin tonlarıyla başlayalım. Son zamanlarda Türk dış politikasının en popüler konusu olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik talebine karşı kullanacağımızı ilan ettiğimiz vetonun rafa kalkmasına tanıklık ettik. Heyetler arasında 4 saat süren bir müzakerenin ardından varılan mutabakat iktidar için büyük zafer, muhalefet için büyük hayal kırıklığı olarak değerlendirildi.

Varılan mutabakat metninin 4üncü ve 5inci paragrafları dikkatle incelendiğinde önemli muğlak ifadelerin dikkatle seçildiği göze çarpıyor. Diğer ifadesiyle diplomaside kullanılan ve ABD eski Dışişleri Bakanı Kissenger’ın geliştirdiği bir kavram niteliğindeki “yapıcı muğlaklık” ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Yani mutabakata varan taraflar metinin kendi açılarından yorumuna göre aslında biz çok şey kazandık deme lüksüne sahipler ama muhalif kanatlara göre de bunun neresi kazanç eleştirisine de açıklar.

İsveç ve Finlandiya “evet biraz taviz verdik ama NATO üyeliğimizin önü açıldı” derken, Türkiye “PKK, YPG/PYD, FETÖ’yü terör örgütleri olarak belgeye soktuk” deme imkanına sahip oldu. Bu noktada somut adımlar atılmazsa, İsveç ve Finlandiya NATO yolunda acı çekmeye devam ederler, üyelik başvurusuna yakılan yeşil ışık, üyeliğin hemen gerçekleşeceği anlamına da gelmez açıklaması da bence önemli. Türkiye üyeliğin onanması için gereken kararı TBMM’den geçirmediği sürece dolaylı veto kartını masada tutmaya devam edecektir.

Peki bu teorik yaklaşımlar ne kadar gerçekçi ve günlük hayata yansımaları nasıl olacak?

Olup biteni ve olacakları çok daha geniş bir çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Madrid Zirvesi yeni bir paradigmanın doğuşuna da yol açtı. Zirvenin sonuç bildirgesi ya da stratejik konsept ana hatlarıyla değerlendirildiğinde, Soğuk Savaşın bitiminden son dönemlere kadar stratejik ortak olarak değerlendirilen Rusya artık açık tehdit unsuru haline dönüşürken, düne kadar hiçbir NATO belgesinde adı geçmeyen Çin de ilk kez stratejik konsept çerçevesinde potansiyel tehdit unsuru olarak öngörüldü. Bu doğrultuda ilk kez NATO’nun yakın ortakları olarak addedilen Hint Pasifik bölgesindeki Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile bir oturum düzenlendi.

Bu görünüm NATO’nun kimlik değişikliğinin işareti olarak algılanmasına yol açıyor. İsveç ve Finlandiya’nın üyelikleri Kuzey’den Rusya’nın çerçevelemesine imkan tanırken, Hint Pasifik ülkelerinin potansiyel NATO üyelikleri Çin’e kadar uzanan yeni bir savunma hattının oluşturulmakta olduğunu gösteriyor. Dolayısı ile Soğuk Savaş döneminin Sovyetler Birliğine karşı bölgesel bir savunma örgütü olan NATO (Kuzey Atlantik İttifakı) artık Pasifik bölgesine doğru genişlemenin eşiğinde. Belki de yeni bir isim değişikliğine ve bölgeselden küresele doğru bir genişlemeye önümüzdeki günlerde tanıklık edeceğiz.

Bütün bunlar olup biterken Türkiye olarak İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine karşı veto kartını sürdürmek mümkün müydü? Kanımca “hayır”. Finlandiya Cumhurbaşkanı’nın iki saat umutsuzca giden bir toplantının kahve molasında sorunların çözümünün bulunduğuna işaret etmesi, ister istemez o kahve molasında hangi arka perde diplomasisinin gerçekleştiğini merak etmemize yol açıyor.

Peki yukarıda bahsettiğimiz şekliyle İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerini geciktirme şansımız var mı? Bana göre pek yok. Hadi adını doğru koyalım, yaptığımız müzakere İsveç ve Finlandiya ile değil aslında, esas muhatap hiç kuşkusuz ABD. Kahve arası diplomasisinde ABD rol almadı diyebilir miyiz?

Erdoğan-Biden görüşmesinin kamuoyuna yansıyanları ve yansımayanları herhalde uzun süre zihinlerimizi meşgul etmeye devam edecek. Görüşme sırasında ABD Savunma Bakanlığından F16’lar için pozitif sinyallerin geldiğine de tanıklık ettik. Peki ya olası Suriye operasyonu? Hiçbir fikre sahip değiliz.

Peki ya Rusya ile ilişkilerimiz?

Evet bir paradigma değişiyor ve çok sancılı bir süreçten geçtiğimiz kesin.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *