Nasıl bir Suriye? Sığınmacılar Ne Olacak?
Suriye ile ilgili olarak iki gün önce bu sütunlarda kaleme aldığım yazıda “ne olduğunu ve neden olduğunu” irdelemiştim. Bu yazıda ise Suriye’de gelinen aşamada bundan sonraki süreçte neler olabileceği, HTŞ’nin hangi çizgide hareket edeceği ve Suriye’yi nasıl şekillendireceği yanında buna muktedir olup olmadığı, sığınmacıların durumu üzerine değerlendirmelerde bulunacağım.
Tabii Suriye’de olup bitenler ve bundan sonraki olası gelişmeler Türkiye için de çok önemli. O nedenle Türkiye’nin Suriye’nin istikrara kavuşması için çaba harcaması kaçınılmaz. Bununla birlikte Türkiye’nin çıkarları, daha doğrusu stratejik önceliği 1)Suriye’nin toprak birliğinin ve siyasi birliğinin sağlanmasında. 2)Doğal olarak bu bağlamda ABD’nin hamiliğinde Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda PYD-YPG-PKK’nın kontrolündeki kantonların devletleşmemesinde.
Madde madde ilerleyelim…
YENİ SURİYE, HTŞ’NİN NASIL İLERLEYECEĞİNE, NASIL ŞEKİLLENECEĞİNE BAĞLI
1.Suriye’de bundan böyle neler olabileceği, Suriye’nin nasıl şekilleneceği büyük ölçüde HTŞ’ye ve paslaştığı devletlere bağlı. HTŞ, İdlib’de organize olan ve giderek zamanı gelince Halep, Humus, Hama ve Şam’a örtülü ve zımni anlaşmalarla kayda değer bir muharebeye girmeden, direnç görmeden giren bir örgüt. Şer’i hükümlere göre hareket edeceğini ancak kendilerinden korkulmaması gerektiğini, düşünüldüğü gibi ya da başka pratiklerdeki şer’i davranışlar içinde olmayacaklarını ifade ediyorlar. Liderlerinin CNN Int.’a mülakat vermesi, kılık kıyafetini gözden geçirmiş olması; kansız bir biçimde iktidarı Esad yönetiminin başbakanından devralması bir ölçüde fikir veriyor nasıl şekilleneceği hususunda. Ancak şurası açık ki HTŞ henüz bir “hamur” ve nasıl şekilleneceği, yönelimlerinin neler olacağının anlaşılması için zamana gereksinim var. Önümüzdeki süreç bu bağlamda “endişeli” bir bekleyişe sahne olacak gözüküyor. İyimser olmak kadar karamsar olmak için de nedenler var. Kadın yargıçların devre dışı bırakılması gibi adımlar çoğalırsa karamsarlar çoğalır ve belki de bu gibi uygulamalar Esad rejiminden kaçanlar gibi çok kitlesel olmasa da HTŞ rejiminden kaçanları ortaya çıkarabilir.
2.Suriye’de nüfusun çoğunluğu Sünni Araplardan oluşuyor ve HTŞ de görülüyor ki bu toplumsal tabana oturmak istiyor. Ancak Suriye’de Arap Alevileri, Kürtler, Türkmenler, Dürziler ve Hıristiyanlar da yaşıyor. Önceki rejimin temel dayanağı olan Arap Alevileri nüfusun yüzde 15-20’sini oluşturuyor. Bakalım HTŞ, kucaklayıcı bir refleksle bütün etnik ve inanç gruplarını Suriye bayrağı altında ve anayasa karşısında eşit yurttaşlar-bireyler olarak toparlamak isteyecek mi? İstedi diyelim; ABD’nin hamiliğinde ve desteğinde Suriye topraklarının üçte birinden fazlasını kontrol eden PYD-YPG-PKK buna razı olacak ve silah bırakacak mı? ABD, HTŞ’ye kimi vaatlerle kantonlara dokunulmamasını hatta özerklik verilmesini isterse buna nasıl yanıt verilecek? Bu büyük bir soru işareti Suriye’nin geleceğiyle ilgili. Şu kadarını belirteyim; HTŞ’nin kantonlarla dansı uzun sürebilir, kısa vadede çözülmeyeceği kesin gibi. Öte yandan Arap Alevilerinin önde gelen inanç önderleri toplandı ve yeni dönemdeki beklentilerini devlet dışındaki unsurlarda silah olmaması olarak ortaya koydu. Tercüme dersek şu: Can ve mal güvenliğimizi sağlayın, size itaat edelim. Bu noktada Lazkiye ve Tartus’ta 1936’da Fransızların manda yönetimini bırakıp çekilirken yaptığı gibi bir Arap Alevileri için “özerk bölge” oluşabileceğini, HTŞ’nin buna yanaşacağını sanmıyorum. Bu bölgedeki Rus üslerinin geleceği ne olur, bu zamanla anlaşılabilir. Ancak şunu belirteyim; HTŞ’nin gelişebilecek kimi refleksleriyle Suriye’de kendisini güvende hissetmeyen Arap Alevileri sığınacak adres arayabilir ve bu adreslerden birisi de Türkiye olabilir. 1936 sonrasında Suriye’nin Fransız mandasından çıktığı bağımsızlık koşullarında Hatay’ın Türkiye’ye katılmasında orada yaşayan Arap Alevilerinin can ve mal güvenliğine ilişkin Türkiye’ye güvenmesinin rolü büyüktür.
HTŞ BU KOŞULLARDA KISA VADEDE SİYASİ VE TOPRAK BİRLİĞİ SAĞLAYAMAZ
3.HTŞ’nin devraldığı Suriye’de boşluktan yararlanan fırsatçı İsrail, daha önce işgal ettiği Golan tepelerinin ötesine geçerek güvenlik kuşağı altında Şam’a doğru yaklaşmakla kalmadı, Suriye’nin donanmasını, hava kuvvetlerini ve askeri tesislerini çok büyük ölçüde tesirsiz hale getirdi. Mevcut ordu da zaten terhis olmuş durumda. HTŞ, bu güçsüz ortamda bu aşamada ABD desteğini tam alan İsrail’le de yine ABD’nin hamiliğinde ve eğit-donat faaliyetiyle palazlanan YPG-PYD-PKK ile askeri bir çatışmayı göze alabilecek durumda değil. Haliyle, HTŞ’nin Suriye’de kısa vadede tam olarak siyasi birliği ve toprak birliğini sağlayabilmesi olanaksız gözüküyor. Bu çerçevede kısa-orta-uzun vadeye yayacaktır atacağı adımları. Bu aşamada istediği her şeyi yapamayacak, yutkunmakla yetinecektir. İsrail’in saldırılarına cevap veremediği için de Suriye vatandaşları nezdinde küçük düşebilir.
4.Suriye’de kontrolü ele alsa da Fırat’ın doğusunda ülkenin üçte birinden fazlasına giremeyen HTŞ’nin yukarıda izah ettiğim koşullarda pratik olarak ABD’yi karşısına, Türkiye’yi yanına alıp topak birliğini sağlamaya yönelik bir adım atmasını beklememek gerekiyor. Öte yandan HTŞ, ABD ile ve dolayısıyla YPG-PYD-PKK unsuruyla çatışmamayı ve dolayısıyla İsrail’in şerrini üzerine çekmemeyi düşünebilir. Bu tablo da fiilen HTŞ’nin ABD ve İsrail ile dolaylı anlaşması ve Türkiye’nin beklentilerini göz ardı etme anlamına gelir. Fakat öyle gözüküyor ki HTŞ, YPG-PYD-PKK’yı dengelemek için en azından kısa vadede TSK ve SMO ile bölgede paslaşacak; Ankara’nın topraklarındaki varlığına ses çıkarmayacak ve SMO ile dirsek temasında olacak. Orta ve uzun vadede ise bu ilişkiler gözden geçirilebilir. Her şey HTŞ’nin nasıl bir yörüngeye oturacağına ve gücüne göre şekillenecek.
İdlib’de Ankara’nın etkin olduğu bölgede genel iktidar için hazırlanan HTŞ’nin Şam’a girmesinden sonra normalde Türkiye’nin süratle büyükelçiliğini açması beklenirdi. Ancak Esad rejiminin hamisi Rusya ve İran büyükelçiliklerinin bile açık olduğu Şam’da bakalım Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği ne zaman açılacak? Keza öncelikle Halep’te bir konsolosluk ne zaman açılacak?
YENİ DÖNEME İLİŞKİN PEKÇOK SORU İŞARETİ VAR
5.Suriye’yi bugün bekleyen soru işaretleri o kadar çok ki… HTŞ, ümmetçi bir profil mi sergileyecek? Yoksa Arap milliyetçiliği mi güdecek? Belki de melez bir profil mi ortaya koyacak? Dürziler, Arap Alevileri, Hıristiyanlar kendi inançlarını tedirgin olmadan özgürce yaşayabilecek mi? Siyasi ve toprak birliği üzerine farklılıkları kanatları altına alıp eşit bireysel yurttaşlık mı öngörecek yoksa farklılıkları mı esas alacak? ABD ve İsrail, federatif bir yapı önerecek ve teşvik edecektir. Türkiye’nin çıkarı ise yönetimde kim olursa olsun ve nasıl bir yönetim olursa olsun defaatle belirttiğim gibi topak ve siyasi birliği olan bir Suriye’den yanadır. Suriye, kendi yolunu kendisi bulmalıdır. Esad dönemindeki gibi yine bunu öneriyorum. Bir ülke kendi iç dinamikleriyle şekillenmelidir. HTŞ’nin Şam’a girmesinden sonra farklılıkları bir arada bulunduran bu kentte hiçbir toplumsal ve inanç kesimine dönük dışlayıcı bir tavır sergilenmemesi olumlu bir göstergedir ve umarım böyle de devam eder. İnsanlara değil de Hafız Esad’ın mezarına ve eski rejimin kimi sembollerine dönük saldırıları eski rejime dönük sembolik saldırılar olarak siyasi çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu gibi hareketlerin Esad rejiminin temel unsuru olan Arap Alevilerini de ister istemez sindirmek gibi doğal bir sonucu da olacaktır. HTŞ’nin sorumluluk içinde hareket ederek bu toplum kesimini tedirgin etmekten kaçınması Suriye’nin istikrarı için önemlidir. Suriye, içinde barındırdığı bütün renklerle Suriye’ydi ve öyle de kalmalıdır. Ancak bu noktada şu fikrimi de belirteyim; Suriye, bütün inanç ve dinlere, etnisitelere saygılı, herkesi anayasa ve yasalar karşısında bir birey olarak eşit gören Arap Cumhuriyeti olmalıdır. Suriye’nin yeni yönetiminin model alacağı devlet ve toplum yapısı yanı başındaki Türkiye Cumhuriyeti’dir. Onca sarsıntıya karşın ayakta duran Atatürk Türkiyesi’dir.
Öte yandan, İdlib eksenli bir geçici bakanlar kurulu oluşturan HTŞ, bakalım nasıl bir anayasa yapacak? Çok partili hayata izin verecek mi, yoksa Esad gibi davranıp tek partili ya da hiç partisiz bir konseyle mi yürümek isteyecek? Parlamento olacak mı? Kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü mü olacak, bir fetva makamı mı?
6.YPG-PYD-PKK unsurları da ABD'ye bel bağlayarak Suriye'yi bölme planlarından vazgeçmelidir. Kürtler oluşturulacak yeni anayasa çerçevesinde Suriye'nin eşit bireyleri-yurttaşları olarak yeni devletin kuruluşuna katılmalıdır. Suriye'deki ABD, Rusya, İran ve Türkiye unsurları güçlerini yeni yönetimle çatışmadan bir plan dahilinde geri çekmelidir. HTŞ'nin de sorumluluk içinde, devlet aklı ile hareket ederek Suriye'nin yeniden birlikteliği için adalet ve hukuk, insan hakları çerçevesinde hareket etmesi beklenir. Suriye’nin bütün dostları bu çerçevede yeni yönetime yardımcı olmalı, telkinde bulunmalı ancak bunun ötesine geçmemelidir. HTŞ bu doğrultuda; 1)İlk olarak kapsayıcı bir kurucu meclis toplamalıdır, 2)Kurucu Meclis bir anayasa yapmalı, temel yasaları çıkarmalı ve halk oyuna sunmalıdır, 3)Siyasi partiler ve seçim yasasına göre demokratik ve çoğulcu bir anlayışla serbest seçimler yapılarak parlamento oluşturulmalı, çoğulcu parlamenter bir rejim kurulmalıdır.
Tekrar belirtmek gerekirse, Batılı güçlerin temas kurduğu, Ankara’nın da İdlib'teki hazırlığını herhalde bildiği HTŞ Suriye'de bir demokrasi ve hukuk düzeni kurabilir mi? İntikam peşinde koşmadan kapsayıcı, kucaklayıcı olabilir mi? Bekleyip göreceğiz...
TÜRKİYE’NİN BİR ÖNCELİĞİ DE SIĞINMACILAR
7.Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin önceliklerinin başında 2011’den itibaren ülkemizde olan Suriye vatandaşlarının evlerine dönüşünü sağlamak geliyor. Resmi rakamlara göre 2 milyon 928 bin Suriyelinin bundan böyle ülkemizde şu veya bu statü ile ikametinin esprisi kalmadı. Aslında, resmi rakamların çok üzerinde Suriyelinin ülkemizde olduğu da açık. Ülkemizdeki Suriyelilerin hukuksal altyapısı Geçici Koruma Yönetmeliği’nce belirleniyordu. Suriye’de Esad rejimi yıkıldığına göre, artık Türkiye’deki Suriyelilerin “geçici koruma” altında olmasının zemini de kalmadı.
8.Peki ülkemizde sayılarının resmi rakamların ötesinde 5 milyon civarında olduğu tahmin edilen Suriyelilerin çabucak ülkelerine dönmesi kolay mı? Bu hiç gerçekçi değil. Yanlış anlaşılmasın, hemen dönseler ne iyi olur. Bakmayın siz açılan üçüncü kapı Yayladağ ve diğer iki sınır kapısında “gönüllü-güvenli-onurlu geçiş” için faaliyete geçen İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı’nın gezici hizmet araçlarının önündeki Suriyelileri gösteren haberlere… Onlar bir avuç Suriyeli. Suriye’deki yakınlarını görmeye, oradaki eski yaşamlarına dair izlere bakmaya gidiyorlar. Belki çok sınırlı sayıda Suriyeli gidip geri dönmeyecek. Bunlar milyonlarca sığınmacı içinde devede kulak.
Türkiye’ye gelen Suriyelilerin yüzde 90’ı kuzey bölgesinden. Halep, İdlip ve yakın bölgelerinden. Bunlar Türkiye’ye 2011’den itibaren gelmeye başladılar. 5 milyon kişi varsa bunun en azından 1,5 milyonu 0-12 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Bu çocukların büyük çoğunluğu burada okula gidiyor. Bir kısmı çalışıyor, bir kısmı esnaf, bir kısmı önemli meslek sahibi insanlar. Bu çerçevede; Suriyelilerin, nasıl olsa Esad rejimi düştü Halep, Hama, Humus, Şam muhaliflerin kontrolüne geçti diye çabucak Suriye’ye dönmeleri söz konusu olamaz. Çünkü burada bağlantıları var, burada yerleşimleri var, burada hayata tutunuşları var.
Orada da ekonomi yok, üretim yok. Şehirler birçok yönüyle harap olmuş. Altyapı yok, doğru düzgün elektrik verilemiyor. Kamu görevlileri maaş alamıyor. Böyle bir atmosfer var orada. Bu koşullarda hızlı bir şekilde geri dönüş söz konusu olamaz. Mümkün değil. Ancak buradakilerin bir kısmı, elverişli olanlar oraya bir gidip bakarlar. Durumu görürler.
Rejimin oturması gerekiyor. Yeni kurulacak rejim nasıl bir rejim olacak? Geçiş hükümeti ne yapacak? Burada iyi kötü kurallar var. Orada bir kural yok. Anayasa yok, yasalar yok, kurumsal bir işleyiş yok. Ülkemizdeki Suriyeliler bir süre memleketlerini izleyeceklerdir. Kamusal hayat, ekonomi, eğitim, sağlık, sosyal yardım vb. düzeni oturduğunda, Suriye’de kentler imar edildiğinde de ancak ülkemizdeki Suriyelilerin 2/3’ü döner geriye diye düşünüyorum. Bir kısmı zaten vatandaşımız oldu. Bir kısmı daha burada kalmak isteyebilir. İş var, eğitim, sağlık hizmeti var halihazırda nasılsa.
Sonuç olarak söylemek gerekirse; hızlı bir dönüş mümkün değil. Oradaki gelişmelere bağlı olarak zaman içerisinde bir dönüş söz konusu olabilir. Ama Suriyelilerin tamamının dönmesi beklenmemeli. Fakat şunu da belirteyim; Türkiye süratle yeni yönetimle diplomatik ilişki kurup tersine göç sürecinin olabilecek en hızlı şekilde işleyip sembolik kalmaması için çalışmalıdır. İki devletin ilgili bakanları da, valileri de hatta yerel yönetimleri de bu süreçte işbirliği içinde olmalıdır. Çünkü Türkiye, AK Parti hükümetlerinin yanlış politikası yüzünden kaldıramayacağı bir yük üstlendi ve bundan maddi ve manevi olarak çok yoruldu. Yalnızca Suriyelisi yok tabii ülkemizde; yine AK Parti’nin kimi politik yönelimleri ile Afganlısı, Afrikalısı, Libyalısı ve daha pek çok ülkenin yurttaşı sığınmış durumda.