Suriye’nin yarını ve öbür günü için…
HTŞ’nin Şam’a girip devletin kontrolünü ele geçirmesinden ve Esad’ın Moskova’ya gidişinden itibaren “hamur” ya da “macun” metaforu üzerinden değerlendirdim HTŞ ve lideri Ahmet El Şara’yı. 8 Aralık’ın üzerinden 25 gün geçti ve görüyorum ki haklıyım.
Golani, çabucak Ahmet El Şara oldu. Savaşçı kıyafetini de ceket ve pantolonla değiştirdi. Nihayet kravat da taktı. Suriye’nin etnik ve dini inanç yapısını dikkate alan kapsayıcı ve sağduyulu mesajlar verdi.
Son olarak Rusya ile temasta olduklarını vurguladı. Suriye’nin PKK’ya rampa oluşturmayacağının altını çizerek Ankara’ya da mesaj verdi. Zaten MİT Başkanı Kalın ve Dışişleri Bakanı Fidan ile de samimi fotoğraflar vermişti. Ayrıca Türkiye, Şam Büyükelçiliğini açmış ve bir büyükelçiyi maslahatgüzar olarak görevlendirmişti. El Şara, SDG ile de diyalogda olduklarını da ifade etti. Ülke düzeyinde devlet görevlileri dışında bütün grupların silah bırakmasının istendiği bir süreçte bakalım HTŞ-SDG görüşmelerinden nasıl bir sonuç çıkacak. Suriye’nin toprak birliğinin ve siyasi birliğinin, yanı sıra ulusal egemenliğinin sağlanması sürecinde HTŞ-SDG görüşmeleri Suriye açısından olduğu gibi Türkiye açısından da çok önemli. Bu noktada belirleyici kim olacak? ABD’nin de devrede olacağı çok açık.
Suriye’den gelen son haberler arasında HTŞ’nin de lağvedileceği, üç dört yıl içinde anayasa hazırlanacağı ve seçim yapılacağı, ondan önce bir nüfus sayımının öngörüldüğü de var. Evet, 13 yıl iç savaş yaşayan bir devlet darmadağın. Henüz bir düzen yok. Dışarıya karşı Suriye’nin güvencesi olacak bir ordu yok, eski ordu terhis edilmiş durumda. İç güvenlik unsuru olarak jandarma yok, polis yok. İsrail, yeni yönetimi güçsüz kılmak için devletin deniz, kara, hava kuvvetlerini, askeri tesislerini harap etti. Yeni yönetimi her anlamda çok zorlu bir yeniden yapılanma süreci bekliyor. Gelen haberlere göre HTŞ içindeki bir kısmı da yabancı olan unsurlardan yeni Silahı Kuvvetlerin üst kademesi şekillendirilmiş gözüküyor. Ankara, Suriye’nin ordusunu kurmasına yardımcı olabilir, Harp Okullarına askeri öğrenci alabilir subay yetiştirmek için. Zaten bu başka dost devletler için de öteden beri yapılıyor.
KAPSAYICILIK, İÇERİDEKİ OLASI YENİ SORUNLARIN PANZEHİRİDİR
Yeni bir düzen kurulması bir yanıyla yeni yönetimin kapsayıcı olmasına, içeride sorun yaşamamasına bağlı. Yeni yönetimin Sünni Araplar yanında Arap Alevileri, Türkmenler, Dürziler, Hıristiyanları da kucaklaması fevkalade lehine olacak. El Şara, özellikle Arap Alevilerini birtakım intikamcı duygularla hareket edebilecek kimi silahlı Sünni Arap aşiretlerinin olası şerrinden korumakla karşı karşıya. El Şara’nın en büyük sınavı içeride budur. Keza, Dürzileri de temin etmekle karşı karşıya yeni yönetim.
BM VE TÜRKİYE’NİN, SURİYE’NİN KOMŞU VE DOSTLARININ TAVRI
Öte yandan El Şara ve HTŞ resmen hala BM, ABD ve Türkiye nezdinde de “terörist” olarak görülüyor. ABD sadece El Şara için konulan para ödülünü kaldırdı. Türkiye de kendisini Dışişleri Bakanı düzeyinde muhatap aldı. Bu çerçevede, HTŞ “hamuru”nun içeride ve dışarıda “makul” bir şekle gelebilmesi için başta BM olmak üzere, özellikle Türkiye’nin yardımcı olması gerekiyor. Tabii Rusya’nın, Irak’ın ve Ortadoğu’daki başta Mısır olmak üzere diğer Arap ülkeleri ile AB ve ABD’nin de. İlk olarak BM Güvenlik Konseyi’nin toplanarak Suriye’nin yeni durumuna ilişkin bir karar alması, yaptırımların kaldırılması Suriye’nin yeni yönetimini rahatlatacaktır. BM, Suriye’nin yeni yönetimini muhatap alacak, “de jure” olarak görecek şekilde bir karar almalıdır. BM’nin alacağı kararın ardından El Şara ve HTŞ “terör” listesinden resmen de çıkarılmalı ve Şam’a bir “BM Özel Temsilcisi” atanmalıdır. Süratli atılacak bu adımlar, Suriye’nin iyiliği ve geleceği için önemlidir. Bunu niçin öneriyorum? HTŞ’ye ilişkin kuşkusuz benim de çekincelerim var ama o çekinceler var diye de Suriye’nin kaderine yön verecek yeni yönetime kayıtsız da kalınmamalıdır. Bu yanlış olur. Doğrusu, yeni yönetimi doğru bir yere sevk etmeye çalışmaktır.
“SURİYE ÖZEL TEMSİLCİLİĞİ” İHDAS EDİLMELİ
Ankara’nın öncelikle atması gereken adım, 2003’te Irak için ihdas edildiği gibi Suriye için de büyükelçi statüsünün üzerinde ve doğrudan Dışişleri Bakanı’na ve Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacak bir “Suriye Özel Temsilcisi” atanmasıdır. Bu göreve atanan kişi deneyimli, bölgeyi bilen bir büyükelçi olmalıdır. Irak Özel Temsilciliği de yine AK Parti döneminde ihdas edilmişti. Ankara, aynı zamanda Suriye’nin komşularından ve mücavir devletlerden oluşan bir “Suriye’nin Komşuları ve Dostları” gibi bir oluşuma da öncülük edebilir.
Irak Özel Temsilciliği dönemini çok iyi hatırlıyorum ve o zaman için çok yerinde bir oluşumdu. Temsilcilik, “Irak’a komşu ülkeler mekanizması” çerçevesinde Irak’ın toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve egemenliğini korumaya yönelik uluslararası çabalar dahil olmak üzere Türkiye’nin Irak ile ilgili bütün siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel faaliyetlerinin koordinasyonunu yürütmekle görevliydi.
29 Aralık’ta Sözcü’de Ege Cansen’in “Suriye Bakanlığı” başlıklı bir yazısını görünce çağrışım yaptı 2023’teki Irak Özel Temsilciliği. Cansen, yazısında Türkiye’ye bir “Suriye Bakanlığı” ya da “Müsteşarlığı” öneriyor. Oysa doğrusu bakanlık ya da müsteşarlık değil, yukarıda izah ettiğim “Özel Temsilcilik” tir. Neden? Şunun için: bakanlık ya da müsteşarlık birçok başka sakıncası yanında Suriye’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “iç işleri” arasında olduğu algısına yol açar. Bu da Arap ülkeleri ve uluslararası toplumda tepkiye neden olur, dış politikada sıkıntılara yol açar. Ayrıca etkinliğini de kısıtlar. Oysa diplomatik bağlamdaki “Özel Temsilcilik” ise aynı işlevleri yerine getirecek olsa da Türkiye’yi dış politika alanında tutacak nitelikte bir sıfattır.
Kısacası “Suriye’nin Komşuları ve Dostları” vb. bir grubun, Suriye’nin yeniden yapılanmasına ilişkin olumlu bir rol oynayacağı kanaatindeyim.
CHP DE SURİYE’Yİ İYİ OKUMALI
Bu noktada iktidar alternatifi de olan Türkiye’nin birinci partisi CHP’nin tutumu da çok önemli. CHP’nin önümüzdeki erken veya zamanındaki bir genel seçimde başarılı olabilmesi için çok doğru bir Suriye okuması yapması gerekiyor. Bu okumadan Suriye’nin toprak ve siyasi birliği-ulusal egemenliği için işbirliği, yeni yönetimle iyi komşuluk ve yapıcı işbirliği, tersine göç sürecinin işbirliğiyle ilerlemesi, karşılıklı güvenliğin tesisi için işbirliği, bölgedeki sükunetin sağlanmasına ve Filistin meselesinin BM kararları çerçevesinde çözümü için işbirliği çıkmalıdır. CHP, Irak’taki gibi bir “Suriye Özel Temsilciliği”ni hükümete önermelidir. CHP aynı zamanda Suriye’ye tabiri caizse “çizmeyi aşmadan” parlamento ve çoğulcu bir demokrasi, bireysel olarak kapsayıcı eşit yurttaşlık, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğünü telkin etmelidir. HTŞ’ye dönük çekinceleri olsa da, CHP yeni yönetimle mutlaka temas kurmalı ve Suriye’nin normalleşmesinde, yeniden yapılanmasında, demokrasi içinde ayağa kalkmasında daha muhalefetteyken yapıcı bir rol oynamalıdır. Bir CHP heyeti Şam’ı uygun bir konjonktürde ziyaret ederek görüşlerini ilk elden anlatmalıdır. İlk görüşmede de CHP’nin tek parti yönetimini İsmet İnönü döneminde nasıl seçimle bıraktığı, çok partili demokrasinin erdemi, AK Parti’nin de bu demokrasi sayesinde iktidara gelebildiği, Türkiye’nin AK Parti’den ibaret olmadığı anlatılmalıdır.