İstanbul
Hafif yağmur
6°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,0021 %0.08
37,1560 %-0.1
97.566,39 %1.46
3.362,57 1,64
Ara

Oportünist

YAYINLAMA:
Oportünist

Rahmetli Büyükelçi Semih Günver çok renkli bir kişilikti. Kendisi ile Mülkiye yıllarımın son senesinde tanışma fırsatım olmuştu. Emekli olduktan sonra Ankara Üniversitesi SBF’de Batı Avrupa Birliği dersini vermiş, benim de AB uzmanlığımın önünü açmıştı.
Günver Büyükelçiliğinin yanı sıra iyi bir yazardı. Fatin Rüştü Zorlu’nun öyküsü adlı kitabında yer verdiği bir anısı yıllarca hiç aklımdan çıkmadı. Galiba o anı bugünleri anlamamıza da imkan tanıyor.
Demokrat Parti’nin son Dışişleri Bakanı (1957/1960) olan ve maalesef idam edilerek yaşamı sonlanan Fatin Rüştü Zorlu ile Fuat Köprülü Dışişleri bakanı olmak için çekişmektedir. Günver çekişen adaylardan Köprülü’nün özel kalem müdürlüğünü yapmaktadır. Bir akşam mesai saati dolarken Köprülü Günver’e: “söyle bakayım Fatinist misin? Yoksa Fuatist misin?” diye sorar. Bu soru karşısında Günver’in vereceği cevap çok kritiktir. Patronuna yağ çekmek adına Fuatistim dese, Fatin Rüştü Zorlu’nun Dışişleri Bakanı olacağı neredeyse kesin gibidir. Bu tercih dedikoduyu hiç sevmeyen Dışişleri koridorlarından Zorlu’nun kulağına giderse, Günver’in geleceği pek de iyi olmayacaktır. Fatinistim dese, özel kalem müdürlüğünü yaptığı Köprülü ile arası açılacaktır.
Semih bey boynunu büker ve “Beyefendi bu koşullarda olsam olsam oportünist olabilirim” cevabını verir. Köprülü de cevabı gülerek karşılar, “sen iyi bir vatan evladısın” diyerek konuyu kapatır. 
Adı geçenleri rahmetle anıp gelelim günümüze.
Malum, Trump dört yılın ardından ikinci kez ABD Başkanlığına geldiği günden bu yana dış politika konularında da çok hızlı bir başlangıç yaptı. Çin ve AB ile ticaret savaşlarını başlatma niyetini beyan etmenin yanı sıra Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’nın geleceği hattındaki söylemleri icraatının ilk günlerine damgasını vurdu. Bütün bunların yanı sıra bizi çok daha yakından ilgilendiren, Netenyahu ile yaptığı görüşme sırasında Gazze ile ilgili söyledikleriydi. Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması, buranın ABD yönetimine bırakılarak bir tatil cenneti haline dönüştürülmesi fikrini ortaya atınca, uluslararası kamuoyundan çok ciddi tepkilerin gelmesi gecikmedi. Esas amacın “tatil cenneti mi, yoksa Gazze kıyı şeridinde yer alan doğal gaz kaynaklarına konmak mı?” olduğu da tam olarak anlaşılamadı. 
İsrail’in işlediği insanlık suçunu bir adım daha ileri götüren Trump’a Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier’den tepki, Ankara ziyareti sırasında geldi. İsrail/Hamas savaşının başından itibaren koşulsuz İsrail destekçisi olan Almanya’nın cumhurbaşkanı bile Trump’ın son önerilerine tepkisiz kalamadı.
Peki Steinmeier ile ortak basın toplantısında, savaşın başından itibaren Hamas’ı ve Filistin halkını destekleyen Erdoğan’ın mevcut yaklaşıma sessiz kalması, Günver’in yıllar öncesine dayanan “oportünizm” tercihi ile açıklanabilir mi? 
İçinden geçtiğimiz kabus gibi sıfatının bile tanımlamada az kaldığı bu günlerde, ülkemizin en baş ağrıtan dış politika ve güvenlik politikası sorunlarının başında Fırat’ın doğusu meselesi yer alıyor. ABD İsrail’in güvenliği için Fırat’ın doğusunda bir Kürt devleti kurmak olduğu aşikar. Dolayısı ile Suriye’nin geleceği şekillenirken kafalarımızı en fazla bu sorun meşgul edecek. Uzun ve sağlıklı yıllan dilediğimiz Bahçeli’nin Öcalan çağrısını da herhalde bu noktadan değerlendirmemiz gerekiyor. Hani Öcalan PKK’ya silah bırakma ve örgütü fes etme çağrısı yapsa, bu çağrı ABD ve İsrail’in niyetlerini etkiler ya da bozabilir mi? Genel kanaat çok etkili olmayacağı doğrultusunda.
Bu durumda Türkiye’nin tek çıkar yolu ABD ve İsrail ile uzlaşmak ve iyi geçinmek midir? Galiba başka yol yok! 
Rahip Brunson mektubu hala çok yakın anılarda yer alırken ve Trump o mektupta yazılanlara ima yolu ile gönderme yaparken (aklını kullan, ekonomini mahvederim kelimelerini hatırlatacak şekilde Erdoğan akıllı adamdır söylemi) ve ekonomimiz bu kadar kötüyken, oportünizm seçeneği herhalde tek seçenek olarak kaldı.
Keşke başka seçenek olsaydı da başta hamasi söylem ve gösterilerle desteklediğimiz Filistin halkı için gerçek anlamda bir şeyler yapabilseydik, keşke Trump’a ve Netenyahu’ya dur artık diyebilseydik.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *