İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4848 %0.01
36,6914 %0.27
3.493.600 %2.056
3.065,56 0,40
Ara

Nazım Hikmet, bugünün de şairidir

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Nazım Hikmet, bugünün de şairidir

“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

akar suyun,

            meyve çağında ağacın,

            Serpilip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:

                                   -çürüyen diş, dökülen et-

                        bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla

                                   Bu güzelim memlekette hürriyet…”

***

Nazım Hikmet’in bu şiiri 1945 yılında yazılmıştır. Üzerinden 80 sene geçmesine rağmen, bugün yazılmış gibidir. Şiirin ana teması hürriyet ve umudun zaferidir. Umudun düşmanları; baskı, zulüm ve geleceğe dair karamsarlık tohumları eken güçler, her dönemde farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Bu nedenle şiir, zamanın ötesine geçen bir evrenselliğe sahiptir.

Erdoğan’ın -bu şiiri okumamış olsa bile- pek çok şiirini meydanlarda, mitinglerde coşkuyla okuması, Nazım şiirlerinin sahip oldukları evrensellikle ilgili olabilir.

***

Şiir, iki zıt kutbun bir arada işlendiği dinamik bir yapıya sahiptir: "Onlar": Umudun düşmanları olarak karanlığı, baskıyı ve çürümeyi…. "Hürriyet": Umudu, direnişi ve geleceği temsil eder.

Toplumsal bağlam ve semboller zamanla değişebilir. "İşçi tulumu" gibi imgeler, yazıldığı dönemde oldukça güçlü bir çağrışım yaparken, bugün aynı etkiyi yaratmayabilir, çünkü o dönemin sosyo-ekonomik yapısı ve işçi sınıfına yüklenen anlam günümüzde farklı bir yere evrilmiştir.

Ancak, "işçi tulumu" imgesinin değişmesi, şiirin anlamını değiştirmez. Şiirin özündeki hürriyet, emek, adalet ve umut temaları hep tazedir.

Gezi olaylarının “işçi tulumu”; sırtta ince bir tişört, ayaklarda parmak arası terlik ve kapri pantolondu, mesela.

Aslolan, hürriyetin eninde sonunda, elini kolunu sallaya sallaya, bu güzelim memlekette dolaşacak olmasıdır. Ama işçi tulumuyla, ama kapri pantolonla…

Artık sirkeyi; kilerde sirke küpünde değil, plastik veya cam şişelerde, market raflarında görebiliyoruz. Böyle olması “Keskin sirke küpüne zarar.” atasözü anlamını azaltmaz. Halen aynı anlamdadır.

Zaman içinde anlamı değişebilen imgelerde bu hususu hatırlamak gerekir.

***

“Etrafta mükemmel bir gecenin

Işıklı kaldırımları

Ve yeni şarkılar söyleyen 

yeni insanların 

adımları”

Ne muhteşem bir gelecek tasviridir, bu. “Belki ben” isimli şiir, bu satırlarla biter.

“Belki ben

o günden

çok daha evvel:

köprü başında sallanarak

bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.

 

Belki ben

o günden 

çok daha sonra:

Matruş çenemde ak bir sakalın izi

sağ kalacağım…

 

Ve ben 

o günden 

çok daha sonra;

sağ kalırsam eğer,

Şehrin meydan kenarlarında yaslanıp 

duvarlara,

Son kavgadan benim gibi sağ kalan 

İhtiyarlara

bayram akşamlarında keman

çalacağım…

 

Etrafta mükemmel bir gecenin 

Işıklı kaldırımları

Ve yeni şarkılar söyliyen

Yeni insanların 

adımları…”

Nazım, köprü başında sallanarak gölgesini asfalta salmadı. Ama o çok daha evvel göçüp gitti. Yerine getirilmemiş vasiyetinde şöyle der:

“Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,

-öyle gibi de görünüyor-

Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni

Ve de uyarına gelirse,

Tepemde bir de çınar olursa

Taş maş da istemez hani…”

Bugün (15.1.1902) Nazım Hikmet’in doğum günü. Haziran 63’te ölmemiş olsaydı, ve köprü başında gölgesini asfalta salmadan bugünlere gelebilseydi… Şehrin meydan kenarlarında yaslanıp duvarlara, kendisi gibi son kavgandan kalan ihtiyarlara bayram akşamlarında keman çalmayacaktı. 

Ne yapacağını göçüp gitmeden önce “Hürriyet Kavgası” (1962) şiirinde yazıp, öyle gitmiş.

“…

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.

Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.

Safları sıklaştırın çocuklar,

Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *