Erdoğan kabul etti

Tayyip Erdoğan’ın, demokrasi anlayışına dair yaptığı vurgular, kendisinin ve her konuda birebir ağzından çıkan sözlere göre hareket etme zorunluluğu duyan partisinin demokrasiyle zerre ilgilerinin olmadığının net bir göstergesidir. Bu anlayışa göre demokrasi yalnızca sandık sonuçlarından ibaret olup, seçimi önde tamamlayan her istediğini yapabilme özgürlüğüne sahiptir. Seçimi kaybedenlerin, muhalefet edenlerin hakları ve özgürlükleri yok sayılır. Hakkını aramaya, fikrini söylemeye, uyarı yapmaya çalışanlar baskıyla, soruşturmayla, cezaevi tehdidiyle susturulmaya çalışılır. Cumhurbaşkanının anlayışına göre bütün bunlar meşrudur ve “Yeni Türkiye”nin kendine özgü demokrasisi bu şekilde işlemektedir.
Demokrasi anlayışı bu temelsiz zemin üzerine oturtulduğunda, gerek siyasi arenada gerekse iktidarı destekleyen medyada hemen her gün gerçekleştirilen soruşturmaları ve gözaltıları savunmak da kolaylaşır. Sosyalist partilerin önde gelen isimlerinin gözaltına alındığı günün ertesinde TÜSİAD yöneticilerinin de gözaltına alınmaları ancak bu temelsiz demokrasi anlayışıyla savunulabilir ve ancak bu temelsiz “Yeni Türkiye” demokrasisinde mümkün olabilir.
Burada ilginç olan, yöneticileri gözaltına alınan Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin ve yine önde gelen isimleri gözaltına alınan TÜSİAD’ın birçok üyesinin zamanında AKP iktidarının ülkeye gerçek demokrasiyi getireceğini düşünmeleri ve bu yönde tavır göstermeleridir. Bugün iki tarafın da mevcut iktidarın anlayışıyla demokrasiye ulaşılamayacağını acı biçimde fark etmeleri üzücüdür.
Erdoğan, Özal ile birlikte cumhuriyet tarihinin sermayeden en çok yana olan iki liderinden biridir. İktidara geldikten bu yana izlediği politika daima bu yönde olmuştur. İşsizlik hep belli bir oranda tutulmuş, nüfus artışı ve göçmenlerin gelişleri desteklenerek sermaye için ucuz iş gücü her daim taze tutulmuştur.
Bu şartlar altında TÜSİAD’ın Erdoğan’dan yana olmaması düşünülemez. Ancak ekonominin özellikle son yıllarda krizden bir türlü çıkamaması sermaye sınıfının da ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur. TÜSİAD’ın geçtiğimiz günlerde iktidara yaptığı uyarının ana nedeni budur. Bir başka neden ise yargının iktidarın emrine girmesiyle birlikte yabancı sermayenin Türkiye’ye yatırım yapmaktan ısrarla kaçınmasıdır. Bütün bunlar Türkiye’nin köklü sermaye sahiplerini rahatsız etmekte, iktidarla aralarının açılmasına yol açmaktadır.
Fakat yakın döneme kadar TÜSİAD ile yakın işbirliği içinde olmak ihtiyacını duyan cumhurbaşkanı, 22 yıllık iktidarı boyunca oluşmasına büyük emek sarf ettiği yeşil sermeyenin gücüne de güvenerek TÜSİAD’a rest çekmiş ve kendilerini Meclis kürsüsünden tehdit etmiştir. Bu konuşmayla birlikte artık Türkiye’de parti rejiminin varlığı ve ona bağlı sermeye sahipleri dışında her kesimin tehlike altında olduğu bizzat Erdoğan tarafından kabul edilmiştir.
Bu tehditlere karşı sınıf, milliyet, ideoloji, fikir farklılığı gözetmeden karşı koyarak cesur bir duruş sergilenmezse iktidarın şiddetini daha da arttıracağı şüphesizdir. Zaman ayrımları ve uzlaşmazlıkları öne çıkarmak yerine demokrasimizi kurtarmak amacıyla bir araya gelme zamanıdır. Fikir ayrılıkları ancak sağlıklı bir demokratik ortam içerisinde tartışılabilir. Buna ulaşmak için de öncelikle el birliğiyle mücadele şarttır.