
Çok dilli siyaset

Siyasetin uygulamada doğal bir işleyişi vardır. Siyasetçi vatandaş ile iletişim halindedir ve doğası gereği siyasetin vatandaşa yönelik vaatleri ile vatandaşın siyasetten beklentilerinin örtüşmesi oranında başarılıdır. Daha doğrusu verimlidir ve amaca hizmet ediyordur. Bazen meydanlara çıkar, bazen yazılı ve görsel iletişim araçları aracılığı ile kendini ifade eder siyasetçi. Seçmenden oy ister, muhalefette ise iktidarı eleştirir, iktidarsa muhalefete yönelik diyecekleri vardır. Siyasi partiler siyaset yelpazesindeki konumlarına göre, seçmenle aralarında bir dil, bir frekans tutturmak zorundadırlar. Bu karşılıklı bir alışveriştir. Bu alışveriş ne kadar sağlıklı yürürse hem partiler açısından hem de vatandaş açısından olumlu sonuçları olur.
Peki bu vatandaş, seçmen kimdir?
Özellikle bizim gibi nüfusu fazla ve siyasetin ağılıklı olarak milli ve manevi değerler ile kimlikler üzerinden yapıldığı ülkelerde, farklı bölgelerde yaşayanlar arasında, büyük şehirler ile ilçe veya köylerde yaşayanlar arasında aynı inanç ve etnik kökene sahip oldukları halde benzer kavramları algı ve yorumlamada farklılıklar görülebilmektedir. Heterojen yapıya sahip toplumlarda siyasetçinin seçmenle arasında ortak bir söylem geliştirebilmesi bu nedenle öteden beri bir sorun olarak ortadadır.
Bu niteliği itibarıyla siyasi söylemlerin bulunulan lokasyona göre değişkenlik göstermesi hatta zaman zaman taban tabana zıtlık içermesi de söz konusu olabilmektedir.
Dolayısı ile siyasi söylem ve politikaların bu coğrafi ve kültürel farklılıklar gözetilerek üretilmesi günümüz siyasetinde bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi bölgesel ve kır kent yerleşim durumuna göre oldukça farklılık gösteren milli, manevi ve kimlik yorumları maalesef siyaseti bir anlamda bu zorunlu ve zorlu tarza yönlendiriyor.
Konuyu biraz açalım.
Aynı dine, inanca sahip insanlarının bu inancı algılama, yorumlama ve yaşama biçimleri arasındaki bölgesel farklılıklar siyaseti kullandığı dil başta olmak üzere kendini ifade ederken de bir anlamda “iki yüzlülüğe ” itmektedir.
Milliyetçilik kavramı için de aynı analizi yapabiliriz. Aynı partiye milliyetçi siyaseti ve hassasiyeti nedeniyle oy veren farklı bölgelerdeki insanların aslında bu kavramı algılama, yorumlama ve yaşama biçimleri arasında ciddi farklılıklar olduğu da sosyolojik bir gerçekliktir.
Etnik köken üzerinden yapılan siyaset söz konusu olduğunda da özellikle büyük şehirlerde yaşayan eğitimli ve ekonomik durumu göreceli olarak iyi olanlarla, daha bölgesel değerlerle yaşayanların aynı politikayı yorumlayışları arasında önemli farklılıklar söz konusu olmaktadır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Siyasetin ağırlıkla milli, manevi değerlerle kimlikler üzerinden yapılıyor olması geniş bir coğrafyaya, kültür, yaşam biçimi, inanç ve etnik köken farklılığına daha doğrusu zenginliğine sahip ülkemizde siyaseti çoğu zaman birden fazla dil ve söylem kullanmaya itmektedir.
Oysa siyaset ayrım gözetmeksizin tüm coğrafyamızın derdi olan ekonomi, paylaşımda eşitlik, doğaya duyarlılık, adalet ve diğer ortak sorunları üzerinden yapılabilse bu “iki yüzlülüğe” de gerek kalmayacak.