Tepkisiz kitleleri yönetmenin rahatlığı
Batı Avrupa’da yer alan az sayıdaki ülkeler dışında maalesef dünya iktidarı ile muhalefeti ile sadece halkın geneli için politikalar üreten bir siyasal anlayış üretememiştir. Daha az demokrasi, daha bozuk bir gelir dağımı, kaliteli eğitime erişimin önümdeki engeller ile bunlara itiraz edecek bilinçten yoksun kitleler arasındaki bir türlü çıkılamayan sarmal ilişki yüzyıllar öncesinden bugüne süregelmiştir.
İktidarlar ile muhalefetin yer değiştirmesinin dahi düzeni fazlaca değiştirmiyor olması başlı başına bir başka çelişkidir.
Temelde yaşama çok farklı pencerelerden bakıyor olsalar da sistem, mevcut siyasi ve ekonomik düzende siyasi yelpazenin yüzde doksanından fazlasını oluşturan ve liberal ekonomiyi benimseyen partilerinin, kendi parti kadroları, kendilerine yakın sivil toplum örgütleri, medya ve çevrelerinde konumlanan iş dünyası ile kurdukları düzenin aslında halk için ne kadar çok çalıştığını anlatmaya çalışmaları, çabalamaları ile yürümektedir.
Sahnenin önünde görünen ise liberal ekonomik düzen partilerinin tamamının düzenlerini devam ettirebilmeleri için ihtiyaç duydukları geniş halk kesiminin oyları, destekleri için verdikleri mücadeleden ibarettir. Bunun bir gereği olarak bir taban oluşturmak ya da var olan bir tabana hitap etmek gerekiyor ki bu kesimin hassasiyetlerine, önceliklerine göre söylem ve eylem geliştirilebilsin, strateji oluşturulabilsin.
Bu noktada nüfusunun önemli bir kesiminin insan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve ekonomik refah gibi kavramları çokta öncelememeleri, önemsememleri adına da bir dizi strateji uygulanmakta. Bu arada liberal düzende emeği ile geçinmek durumunda olanlar kaygılara boğulmuş, yaşam mücadelesi verirken sistemin ürettiği adaletsizlikten beslenen kesim bu uysal kitleyi rahatça yönetmenin lüksünü yaşamakta.
Bu stratejinin diğer bir parçası ise hitap ettikleri tabanı kendi yanlarında tutmaya yönelik olarak tabanının en hassas olduğu yönünü ana tema olarak ön plana çıkartıp, bu hassasiyetin koruyucusu rolünü üstlenmek ve pekiştirmek.
Beklentileri en aza indirgenmiş, sadece temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek düzeyinde yaşayan ve bunun doğal sonucu olarak ta da günlük yaşamın akışı içerisinde kaybolup giden, silikleşen sınıf bilinci bu kitleleri bekleyen son olmakta maalesef.
Sonuç, yukarıda da ifade ettiğim gibi siyasi kadrolarının ve kendilerine yakın sivil toplum kuruluşlarının, medya ve sermayenin hep birlikte oluşturduğu sessiz, hatta kendilerini destekleyen ve hiçbir zaman bu sarmaldan kurtulamayacak yığınlar.