
ABD-Rusya barış görüşmeleri, Avrupa’nın feryadı ve “Avrupa NATO’su” hayali

ABD ve Rusya barış görüşmelerine otururken, Avrupa kıtanın dışından tribün bileti almanın yollarını arıyor. Zelenski, Ukrayna’nın yok sayıldığı görüşmeleri tanımayacağını duyurdu. Batı’dan “Seninle değiliz” mesajı alması an meselesi. AB, “Biz de masada olmalıyız” diyor ama Moskova’nın cevabı net: “Siz savaşın finansörüsünüz, barışçıl taraf değil.” Avrupa NATO’su mu? Önce Avrupa Birliği içinde ortak bir savunma politikası oluştursunlar da sonra konuşuruz.
Yusuf KANLI
Bir tarafta ABD ve Rusya, Ukrayna savaşını bitirme bahanesiyle Suudi Arabistan’da bir araya geliyor. Öbür tarafta Avrupa, “Bizi neden çağırmadınız?” diye şikâyet eden dışlanmış lise öğrencisi havasında Paris’te acil zirve yapıyor. Ukrayna ise ortada, “Benimle ilgili konuşuyorsunuz ama beni çağırmıyorsunuz” diye feryat ediyor. Dünya siyasetinde yeni bir “sizin düğününüz varsa bizim de cenazemiz var” krizi yaşanıyor.
Peki, ABD ve Rusya gerçekten bir barış mı planlıyor? Avrupa neden bu kadar panikte? Ukrayna’nın kaderi masada belirlenirken Avrupa nasıl dışlandı? Ve daha önemlisi, AB kendi başına güvenlik sağlayabilecek mi, yoksa “Avrupa NATO’su” sadece bir ütopya mı?
Gelin diplomasi arenasındaki kavgayı tüm çıplaklığıyla masaya yatıralım.
ABD ve Rusya: İki büyük güç, bir küçük barış planı
ABD ve Rusya’nın Suudi Arabistan’da gerçekleştireceği görüşmelerin amacı, elbette dünyaya barış getirmek değil. Her iki taraf da çatışmayı kendi lehine çevirecek bir ara çözüm arayışında. Washington için Ukrayna’nın maliyeti artıyor, Avrupa’nın itirazları baş ağrıtıyor, Rusya ise Batı’nın ambargolarına ve savaştaki çıkmaza rağmen kendisine daha uygun bir anlaşma yapmanın peşinde.
Lavrov’un açıklaması ise olayın özeti: “Avrupalıları davet etmenin bir anlamı yok.”
Gerçekten de Moskova açısından bakıldığında, Avrupa’nın müzakerelerde yer alması gereksiz bir detay. Çünkü AB’nin görevi, bu savaşta finansman sağlamak ve silah yollamak. Barış masasında değil, savaş cephesinde yer alması gereken bir figüran olarak görülüyor.
ABD ise Avrupa’nın itirazlarını görmezden gelerek, kendi başına bir anlaşma yapmak istiyor. Ancak Washington’un aklında asıl olan şey Rusya’ya güvence vermek değil, Ukrayna savaşının Washington’a ekonomik ve siyasi yük olmaktan çıkmasını sağlamak.
Ve tahmin edin ne olacak? Eğer anlaşma olursa, Avrupa yine cepten ödeme yapacak. Ama kararları başkaları almış olacak.
Avrupa’nın dramı: Kendi kıtasında ikinci planda olmak
Avrupa liderleri, ABD’nin Rusya ile baş başa barış görüşmeleri yürütmesini pek hoş karşılamadı. Almanya Başbakanı Scholz, “Henüz erken” diyerek durumu öteleme taktiği uyguluyor. Polonya ise “Ukrayna’ya asker göndermeyeceğiz” diyerek, büyük savaşa karışmama niyetini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Fransa ise her zamanki gibi ortada. Macron, “Avrupa NATO’su fikrini tartışmalıyız” diyor ama Polonya ve Almanya gibi ülkeler, “Hayır, gerek yok” diyerek Fransa’yı yalnız bırakıyor. İngiltere ise “Bizim için fark etmez, biz zaten ABD’nin yanındayız” diyerek durumu geçiştiriyor.
Böylece Avrupa’nın en büyük güvenlik sorunu bir kez daha gün yüzüne çıkıyor: Herkes başka bir telden çalıyor ve ortak bir strateji belirleyemiyor.
Paris’te düzenlenen “acil zirve” toplantısı da tam bir komediye dönüşüyor. AB liderleri toplanıp “Biz olmadan bu iş olmaz” diyor ama ABD çoktan Suudi Arabistan’da Ruslarla çay içip pazarlıklara başlamış durumda.
Avrupa NATO’su: Olur mu, olmaz mı?
Avrupa kendi savunma gücünü oluşturabilir mi? Kendi NATO’sunu kurabilir mi? Yoksa ABD olmadan savunma politikaları bir hayal mi?
Sorular basit ama yanıtlar karmaşık. Avrupa NATO’su fikri, özellikle Fransa tarafından yıllardır dillendiriliyor. Macron, ABD’nin her kritik anda Avrupa’yı dışlamasından bıkmış durumda. Ancak, bu fikri hayata geçirmek isteyen Fransa ve destekçileri şu büyük engellerle karşı karşıya:
1. Parçalanmış askeri politikalar: Almanya, Polonya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin savunma konusundaki yaklaşımları tamamen farklı. Ortak bir Avrupa Ordusu oluşturmak için önce ortak bir strateji belirlemek gerekiyor.
2. NATO’nun gücü: Avrupa’daki birçok ülke, NATO’nun kendilerini koruduğunu düşünüyor. ABD’nin güvencesi olmadan yeni bir askeri yapı oluşturmak riskli ve gereksiz görülüyor.
3. Finansal sıkıntılar: Avrupa, savunma harcamalarını artırsa da, ABD’nin sağladığı güvenlik kapasitesine ulaşabilmek için trilyonlarca dolarlık yatırım yapması gerekiyor.
Bu durumda “Avrupa NATO’su” fikri, daha doğmadan ölü doğmuş gibi görünüyor. Eğer ABD’nin garantörlüğü ortadan kalkarsa, Avrupa’nın kendi başına güvenlik sağlaması pek mümkün değil.
Yeni bir güvenlik düzeni mi, eski siyasi çatışmalar mı?
Görünen o ki, ABD ve Rusya’nın barış müzakereleri Avrupa’yı daha da zora sokacak. Ukrayna’nın tepkisine rağmen, büyük güçler kendi hesaplarını yapıyor. Avrupa, “Biz de varız!” dese de, Washington ve Moskova’nın ilgisini çekmeyi başaramıyor.
Sonuç olarak:
• ABD, Avrupa’yı dışlayarak kendi çıkarlarını koruma derdinde.
• Rusya, Avrupa’yı oyuna sokmamaya kararlı.
• Ukrayna, bu anlaşmaları tanımayacağını söylüyor ama dünya siyaseti Ukrayna’nın itirazlarını pek umursamıyor.
• Avrupa, kendi içinde parçalanmış durumda ve ortak bir güvenlik politikası geliştirmekten uzak.
Kısacası, yeni bir küresel güvenlik düzeni mi doğuyor? Belki. Ancak, Avrupa’nın bu tabloda sadece seyirci koltuğunda oturduğu kesin.
Son bir soru: Avrupa kendi güvenliğini sağlamadan, bağımsız bir güç olabilir mi?
Yanıt çok basit: ABD olmadan olmaz.
Avrupa NATO’su? Hayal bile etmeyin!