İstanbul
Hafif yağmur
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,6618 %0.02
37,2322 %0.16
102.233,19 %-3.339
3.154,61 -0,16
Ara

Bir ülkeye çökme hikayesi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bir ülkeye çökme hikayesi

Bugünlerde, Sedat Peker’in videolarından sonra twitter flood’larında kimlerin kimlerin mallarına çöktüklerinin hikayelerini ibretle izliyoruz. Hak, hukuk hak getire. Ama çökme eylemi sadece mallara yapılmıyor. Ülkelere de çökülüyor.

Yakın tarihe bir göz atıp kimlerin ülkemize kimin çökmesine göz yumduğuna bakalım. Mesela şu anda, nedense Fetöcülük gerekçesiyle cezaevinde olan, bir zamanların en Ülkücüsü ve milliyetçisi Enver Altaylı’ya; kimlerin onu yetiştirdiğine...

Mesela Alparslan Türkeş’in gözbebeği...Hakkında, CIA’nın Türk Casusu kitabını yazdığı Özbek asıllı CIA elemanı Ruzi Nazar’ın değerlilerinden...

İsterseniz önce biraz Ruzi Nazar’dan söz edip yazımıza devam edelim.  Ruzi Nazar 1917’de Özbekistan bölgesinde doğuyor. Gençliğinden itibaren Bolşevikler’den ve Sovyetler Birliği’nden nefret ediyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilere katılıyor. İlk gençlik yılları Almanya’da Sovyetler’e karşı mücadele etmekle geçerken Amerikalılar tarafından keşfediliyor. ABD Başkanlarından Theodore Roosevelt’in oğlu Archibald Roosevelt tarafından CIA’e devşiriliyor. 1959-71 arası ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinde CIA istasyon şefi olarak çalışıyor. Bu 11 yıllık görevi boyunca da başta Alparslan Türkeş olmak üzere pek çok Türk siyasetçiyle sıkı fıkı oluyor. Bu arada belirtmeden geçmeyelim. Mükemmel Türkçe konuşuyor. Nereden mi biliyorum? Yıllar önce Washington Georgetown’daki evinde kendisiyle epeyce uzun konuşmuştuk.

Dikkat ederseniz Ruzi Nazar’ın Ankara’daki görev süresinin 1971’de sona ermesine denk düşen bir tarihte de 12 Mart muhtırasını yaşamıştık. Ruzi Nazar sonraki yıllarda Bonn, Tahran (Tam İran’da Şah’ın devrilip Humeyni’nin iktidar olduğu dönem), ardından da Afganistan’da (Sovyetler’in Afganistan’ı işgalinden hemen önce) gizli görevlerde çalışıyor. Emekliye ayrıldıktan sonra Washington’daki evine çekiliyor. 2015’te Fethiye’de ölüyor ve buradaki Alevi mezarlığına gömülüyor.

Bunları neden yazdığıma gelince... Geçtiğimiz ay, THKP-C isimli sol örgütün kurucularından ve önde gelen isimlerinden Bingöl Erdumlu’nun ölümü haberi duyuldu. Akabinde de akademisyen Taner Akçam Erdumlu’yla yapılan bir video söyleşisini köşe yazısında yayımladı. Video söyleşi son derece ilginçti. Kimlerin kimlerle işbirliği halinde oldukları gayet net anlatılıyordu. Bu söyleşide Bingöl Erdumlu THKP-C dahil silahlı mücadele örgütlerinin önünün Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından bilinerek açıldığını, devlet görevlilerine bu aklı da Ankara’da görevli kimi Amerikalı subayların verdiğini açıkça anlatıyor.

Erdumlu esas olarak Türkiye’de 12 Mart 1971 muhtırasından sonra silahlı sol örgütlerin başlarından geçenleri, Mahir Çayan grubunun Kızıldere’de sığındıkları evde nasıl kıstırılıp öldürüldüklerini anlatıyor. Söyleşinin en çarpıcı tarafı da şu:

Erdumlu dönemin sağcı siyasetçilerinden Turhan Feyzioğlu’nun yazdığı Mahir adlı kitapta yer alan bir dip nota atıfta bulunuyor. Diyor ki: “Bu Mahir kitabının 11. Baskısı. Bu baskının 599. sayfasının 304 sayılı dip notu çok önemli. “ Erdumlu’nun  anlattıklarından dipnotta mealen şunların yazılı olduğu anlaşılıyor:

“Üç kişi arasında geçen bir konuşma. O sırada Mahir Çayan ve arkadaşlarının kaldıkları Maltepe Cezaevi’nden kaçmak için bir tünel kazma çalışması yaptıklarını haber almışlar. Bu üç kişi dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün, 12 Mart’ın önemli generallerinden Memduh Ünlütürk ve daha sonra Kenan Evren’in 12 Eylül sonrası başbakan yaptırmak istediği Turgut Sunalp. Üçü Mahir Çayan ve arkadaşlarına karşı nasıl bir önlem almaları gerektiğine bir türlü karar veremeyince Ankara’ya telefon ediyorlar. Ertesi gün dört Amerikalı subay Ankara’dan gelip onlara katılıyor. Türün, Ünlütürk ve Sunalp’a, hiçbir şey yapmamalarını, Mahir ve arkadaşlarının kaçmalarına göz yummalarını, nasılsa sonunda işbirlikçileriyle bİrlikte hepsinin toparlanıp seslerinin kesileceğini (yani öldürüleceklerini) tavsiye ediyorlar. Bunun ardından da Kızıldere baskını oluyor. Mahir ve arkadaşları öldürülüyor.”

Özetlemek gerekirse taktik şöyle:

Hasmınızın yaptıklarına göz yumup ona yol vereceksiniz. Ona yardımcı olanlara bir süre ses çıkarmayacaksınız. Sonra hepsi ortaya çıktığında arkanızda sakladığınız ağı üstlerine atıp balık toplar gibi hepsini toplayacaksınız. Bu kadar basit.

Burada şuna önemle dikkat çekmek istiyorum. Hafızamızı da tazelemiş oluruz. Kızıldere baskınında Mahir Çayan ve arkadaşlarından bir tek sağ kalan var. O da Kızıldere’deki evin samanlığında gizlenmiş olarak bulunan Ertuğrul Kürkçü. Yani, sadece tek bir balık ağa takılmaktan kurtuluyor. İlginç, değil mi?

Bu yazıyı yazmamın nedeni ABD gizli örgütlerinin, Soğuk Savaş döneminden bu yana  Türkiye’de nasıl cirit attıkları, açık açık nasıl tezgahlar kurdukları, bizim bürokrat, siyasetçi takımının da bu tezgahların kurulup hayata geçirilmesine nasıl yardımcı olduklarını anlatmaktı. Çökme eylemi çeşitli biçimlerde oluyor. Bizimki de bu biçim bir çökme hem de iki taraflı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *