İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara

Gel Keyfim Gel... Ya da Konformizm...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Gel Keyfim Gel...   Ya da Konformizm...

Etienne de La BOETIESI (1530-1563) çok ilginç bir Fransız hukukçu, yazar ve politikacı. Kısacık yaşamında çok önemli işler yapmış ve 1789 Fransız Devrimi`nin temel taşlarını döşeyen  aydınlardan birisidir. İlgi duyanlara bu Fransız aydınını incelemelerini çok tavsiye ederim. 
Bu aydının baş yapıtı ``Discours de la servitude volontaire`` (Almancası: ``Von der frewilligen Knechtschaft des Menschen``; Türkçesi: ``İnsanın Gönüllü Köleliği/Esareti`` - diye çevirebiliriz sanırım.)
İçinde yaşadığımız 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde insanlar nasıl oluyor da çıkar, etnisite, din veya mezhepsel nedenlerle birilerine köle oluyor, birilerinin esareti altında yaşıyor? 
Bunu anlayabilmek için yazarımızın baş yapıtını okumak gerek. Bu Fransız aydını ta 16. Yüzyılda kafa yormuş bu konuya...
***
Yazarımız, insanın nasıl oluyor da dışardan, çevreden gelen zorlamalarla değil, gönüllü olarak devletin esareti altına girdiğini ve böylece bağımsızlığını, özgürlüğünü ve özerkliğini kaybettiğini açıklıyor. E. de la BOETISIE soruyor: İktidar sahipleri iktidara nasıl geliyor, eğer bizzat sizin sayenizde değilse? Despot sizi nasıl takip ettirebilir siz hemfikir olmadan?


Bu boyun eğme, teslim olma süreci nasıl oluşuyor ve işliyor? Kişinin içsel bozulmuşluğu ile... Kendi ruhundaki ikiyüzlülüğü ve rüşvetçiliği ile... Siyasi idareciler bunu çeşitli enstrümanlarla ve  metodlarla gerçekleştiriyorlar:
1. Halkı çeşitli korkularla ve savaş dedikodularıyla disipline ediyorlar. Örneğin Pandemi, Enerji krizi, Klima felaketi vb.
2. Korkaklık ve rahatına düşkünlük: Boşver, n`olacak canım... Zaten elimizden bir şey gelmiyor, anlayışı...
3. Alışkanlıklar ve gelenekler: Biz zaten hep böyle yapıyorduk. Böyle gelmiş böyle gider, kafası...
4. İdeolojik illüzyonlar: Sosyal eşitlik, aynı gemideyiz, bizim kırmızı çizgimiz... Bizimkiler iktidara gelince her şey hallolacak...
5. Entellektüel karışıklık: `` Political Correktness``, yeni para teorileri, feminizm, homoseksüelitenin indirekt teşviki vb.
6. Eğlencelerle gündemi sapıtarak dikkatleri başka yerlere çekmek: Oyunlar, eğlence programları, futbol...
7. Politik propaganda: Tamamen kontrol altına alınmış basın ve yayın organları...
8. Dinin kötüye kullanılması: Toplumun inancının araçsallaştırılması...
9. Bazı avantajlar sunarak insanları `satın alma`: Kamuda rahat ve iyi maaşlı iş, ekonomik avantajlar vb. 
(Herkese soru: Bütün bunları kendi şahsında sınamaya var mısın? Bunları kendi kendine sorup dürüstçe cevaplandırabilir misin? Yani aynaya bakıp, kendi kendine bir not verebilir misin?) 
***
Sistemin nimetlerden faydalananlar sisteme karşı veya erki elinde tutanlara karşı niye mücadele etsin ki? Ve tabii gelsin konformizm...
***
Sistem ``Beyaz Yakalılar``ı teşvik ediyor, rahat bir yaşam sunuyor... Beyaz yakalılar da sistemin taşıyıcı kolonları oluveriyor... Aslında erki elinde tutanların bağımlı köleleri...
***
Türkiye`de Cumhuriyetin ilk kuşağı çok idealistti... Ülke ve halk onlar için çok şey ifade ediyordu... 
Cumhuriyetin ilk kuşağının çocukları ve torunları bunu sürdüremedi... Beyaz yakalılar türedi, türetildi. İşte bunlardan
`Yetmez ama evet`çiler türedi... Bazılarının soyadlarından çıkartabilirsiniz bunları. Basın yayın organlarında, kurumlarda, yüksek makamlarda ve politikada çokça var bunlardan...
***
Bir de güdük kalemi yalayanlar var... (Rahmetli dedem, `Güdük kalemi yalayanlara çok dikkat et oğlum, çok!!!`` derdi. Rahmetli ne kadar haklıymış...) Yani sınıf atlamaya çalışanlar... Yani okuyup iyi meslek edinerek sınıf atlamaya çalışanlar... Bir de son yıllarda inşaatçılar türedi. İnşaat zenginleri. Çakma burjuvalar. Görgüsüz zenginler. Oturunca bir şişe konyak içenler... Veya bir şişe viskiyi bir buçuk acılı ad    ana kebapla götürenler...… 
Sınıf atlayanlara, sınıf atlamaya çalışanlara çok dikkat etmemiz gerekiyor...
***
Karamsarlığa yer yok. Pozitif düşünerek, çok çalışarak, II. Yüzyıl`da Türkiye`nin yeniden yapılanmasına öncülük edecek olan ``II. Kemal``e omuz vererek Türkiye düzlüğe çıkarılabilir.
Herkese kolay gelsin. Yolumuz açık ola. Halil İbrahim sofrasında herkese yer var.
***
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun! 
Muhalif`in Yayın Kurulu`nun tamamı 5 çalışkan kadından oluşmuş durumda. Bununla onur ve gurur duyuyorum.
***
Ne diyor büyük USTA?
`O benim kollarım, bacaklarım,
başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet RAN
***
 
Dünyadaki tüm kadınların emeği ve yaratıcılığı önünde saygıyla eğiliyorum.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *