İlericilik yanılgısı
İdris Küçükömer’in altmışlı yıllarda formüle ettiği şemaya göre, Osmanlı’nın ve ardından kurulan cumhuriyetin tarihsel ilerleme sürecinde yer alan siyasi partilerin oynadıkları rol tersine çevrilir. Buna göre Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecinde iktidarda bulunan İttihat Terakki ile cumhuriyeti kuran CHP sağda yer alırken, Hürriyet ve İtilaf Partisi ile başlayan, Demokrat Parti ve Adalet Partisi ile süren gelenek ilerici ve solda gösterilir.
CHP’nin, İttihat ve Terakki’nin ne kadar devamı olduğunun çok tartışma götürür bir konu olmasının yanında, Küçükömer’in bu tabloda ilerici olarak yer verdiği partilere sadece ve sadece iktidardayken yaptıkları icraatlar açısından baktığı ve meselenin diğer yönlerini eksik bıraktığı açıktır. 1950’den sonra kısa dönemler dışında iktidar şansı bulamayan CHP’nin, iktidarda olduğu takdirde üç aşağı beş yukarı aynı ekonomik gelişimi sağlamayı hedeflediği de partilerin programları karşılaştırıldığında rahatlıkla görülebilir. Bu da bize özellikle çok partili düzende partiler arasında ekonomiye bakışta pek bir fark olmadığını ve Küçükömer tarafından kurgulanan şemanın öncelikle bu konuda yanıldığını göstermektedir.
Bu noktada asıl çelişki, borçla da olsa tarımda modernleşmeyi belli ölçülerde sağlayan DP’nin ve sanayileşmeye parti programında yer veren AP’nin bu ekonomik ilerleme düşüncelerine rağmen politikada son derece tutucu olmalarıdır. Çünkü bir yandan iktisadi ilerlemeyi savunurken diğer yandan toplumun fikirsel gelişimine ket vurmaya çalışmak mümkün değildir.
Küçükömer’in görmezden geldiği farklı bir nokta ise ilerici saydığı partilerin demokrasiye olan bakış açılarıdır. Tahkikat komisyonları kuran, hukukçulara “Kara cüppeliler” diye saldıran veya Meclis’te Türkiye İşçi Partililer dövülürken arkasını dönüp giden bir anlayışın ilerici sayılmasına imkân yoktur.
Keza Küçükömer’in ilerici gördüğü geleneği hem icraatlarıyla hem de sözleriyle devam ettiren ANAP’ın ve AKP’nin demokrasi konusunda verdikleri sınavlar öncüllerinden pek de farklı sayılamaz. Özellikle AKP’nin bu konuda çizdiği tablo son derece olumsuzdur.
Bunun yanında, sağcı olarak nitelendirilen CHP’nin liderinin, üstelik devletin başındayken öyle veya böyle demokrasiye geçerek barışçıl bir biçimde iktidarını devretmesi yanılgılar toplamının bir diğer boyutudur.
1987 yılında hayatını kaybeden Küçükömer’in, eğer AKP iktidarını görme fırsatı bulabilseydi fikrini değiştirip değiştirmeyeceği merak konusudur. Çünkü günümüz Türkiye’si, tarihinin en gerici ve emek karşıtı iktidarıyla karşı karşıyadır. Böyle bir iktidardan tarihsel ilerlemeye, çağdaşlaşmaya, özgürlüğe ve eşitliğe yönelik adım atmasını beklemek olanak dışıdır.
Sandık toplumun önüne geldiğinde bu iktidara son verilerek, Küçükömer’in kurguladığından çok daha farklı olan, yani aydınlanmadan, özgürlükten ve gelirde adaletten yana bir yönetimin göreve getirilmesi geleceğimizi kurtarmak adına ilk önemli adım olacaktır.