İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara

Bir sure oku bakalım!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bir sure oku bakalım!

Mescid-i Aksa (*)  herkes için ama öncelikle müslümanlar için kutsal mekan değil mi? İnanışta, Hz. Muhammed Miraç mucizesinin gerçekleştiği gece, Mekke'den Kudüs'e giderek Cebrail ile birlikte, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu noktadan göğe yükselmedi mi? (*)

Peki Ramazan sürerken, İsrail polisi ile Filistinliler arasında kutsal mekanda yaşanan gerginliğe ne demeli? İnanca saygı iki toplumun barış içinde yaşaması için vazgeçilmez bir gereklilik değil mi?

Ama, Ramazanda bile İsrail polisinin Doğu Kudüs’teki kutsal Mescid-i Aksa’ya üst üste baskınlar düzenlemesine doğrusu ben hiç şaşırmadım. 

Gençler kutsal mekanın içine girip barikat kurmuşlar da… Bu durum her an bir sıcak çatışmaya dönüşebilirmiş de falan filan… Bütün bu gerginliğin yapay biçimde yaratıldığı düşüncesindeyim doğrusu… Neden mi?

Çünkü ben İsrail polisinin zaman zaman ne kadar sert, bencil hatta alaycı-aşağılayıcı bir tutumla değil Filistinlileri, herkesi çilede çıkaracak yaklaşımlar ortaya koyduğuna bizzat tanıklık edenlerdenim.

Yıllar önce Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’la görüşmek için İsrail’e gitmiştim (Ne çelişki ama değil mi? Filistin’e varabilmek için önce Tel-Aviv’e ulaşmak zorunluluğu!) Arafat’tan prensip olarak randevu almıştık ama öncesinde, İsrail’li kimi bakanlar ve yetkililerle de görüşmek için  Kudüs’te bir kaç gün geçirmemiz gerekti.

-Kudüs’e gidilir de Mescid-i Aksa ziyaret edilmez mi?

Kameramanım Ali Berber’le birlikte yollara düştük… El-Aksa’nın girişine vardığımızda baktık tepeden tırnağa silahlı polisler nöbette… Bizi görür görmez:

-Bir dakika… Siz kimsiniz? Kimlik gösterin…

Çantamızdaki pasaportları çıkarıp yüksek görüşe! sunduk…

Bir polis Ali’ninkini inceledi, ses çıkarmadan geri verdi, benimkine gelince baktı, sayfaları çevirdi, inceledi, inceledi, biraz uzaktaki başka bir polise götürdü, o da benim pasaportu inceledi inceledi, aralarında bir şeyler konuştular,  arkadaşına geri verdi, bizim polis dakikalar sonra yanımıza geri geldi:

-Ama Nursun Erel, siz Türksünüz?

-Evet?

-Ama müslüman olabilirsiniz?

-Öyleyse? (If so?)

-Öyle ise, bundan emin olmam gerekir… 

-Nasıl yani?

-Bana kutsal kitabınızdan bir sure okuyun…

İçimden “ya sabır” sözcükleri geçiyor, “ey adam, Türkiye’de yaşayan herkes kayıtsız şartsız müslüman olmak zorunda mı? Sen Yahudi toplumunun bile ülkemizde nasıl kadim bir halk olduğunu bilmez misin?” Diye bağırmak istiyorum ama susuyorum… 

Ali ile birbirimize baktık, polisin ne kadar kararlı olduğunu görüyoruz, dediğini yapmazsak belli ki bizi El-Aksa’dan içeri sokmayacak, derin bir nefes alıp, aklıma ilk gelen Fatiha Suresini hızlıca okudum… Sessizce beni dinleyen polis, yüzünde alaycı bir ifade ile, “iyi iyi, başınızı da örtmüşsünüz, haydi girin bakalım, izin veriyoruz” diye lütufta bulundu! ve yanından ayrıldık…

Kutsal mekana girişte, Ali’nin bana ilk sözü şu oldu:

-Nursun Abla, o gerginlikle sen -sure filan okumam- diyeceksin, diye telaşlandım, çok şükür hallettik, Mescid-i Aksa’yı göremesek Kudüs’e gelişimiz  eksik kalırdı

O günler 28 Şubat’a giden sürecin izlerini taşıyordu, Ali Berber ile gittiğimiz görevler sırasında  zaman zaman askerlerin kimi anlamsız yasaklarını sıkça konuşurduk, askeri lojmanda oturan bir yakınlarına ziyarete giderken kapıdaki görevlinin annesinin başörtüsünü çıkarttırıp, “usule uygun yeniden bağlattığını” anlatmıştı… Nasıl şekilci, ne kadar anlamsız tutumlardı bunlar… O kadar ki, kimi arkadaşlarımla bile zaman zaman ters düşmüştüm ben de… Şunu soruyordum:

-Her başörtüsü kullanan şeriatçı mıdır yahu? Neden hep kadınların giyim tarzı gündemde? Biz erkeğin şeriatçısını nasıl tanıyacağız peki?

O günler Hasan Mezarcı’nın (***)  TBMM’nin kılık kıyafet yönergesini protesto etmek için beline kemer yerine kravat taktığı günlerdi… Hasan Mezarcı’nın yaklaşımı ne kadar saçma ise, ülkeye hakim karar vericilerin bu  şekilci bakışının yaşamı bu ölçüde etkilemesi de anlaşılmaz bir tutumdu… 

Ooo, Mescid-i Aksa ziyaretini anlatayım derken nerelere gittim…

Aklınızda olsun, eğer Kudüs’e gider de bu kutsal mekanı ziyaret etmek isterseniz, İsrail polisinin şerrine uğramamak istiyorsanız, bu dediklerim aklınızda kalsın…

https://bennursunerel.blogspot.com/2023/04/bir-sure-oku-bakalm.html

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *