İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara

Değişen Dünyada Türk Diplomasisi ve Bir Büyükelçi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Değişen Dünyada Türk Diplomasisi ve Bir Büyükelçi

Dünya değişiyor hem de büyük bir hızla. Ukrayna savaşı bu değişikliğe önemli, belki de belirleyici bir katkıda bulundu. Bakıyorum da hikmeti kendinden menkul strateji uzmanı, savaş yorumcusu büyük çoğunluk Rusya’nın nasıl kaybedeceğini hatta şimdiden kaybettiğini; en azından o kadar büyük bir diğer çoğunluk da ABD’nin nasıl kazandığını, son yıllarda giderek NATO’dan kopan AB’yi nasıl peşine takıp, NATO’yu güçlendirdiğini yazıyor, anlatıyor. Arada başkaları da NATO’nun nasıl bir saldırı örgütü ve ABD’nin maşası olduğunu, biran önce dağıtılması gerektiğini anlatıyor. Dilin kemiği yok. Kaldı ki bu görüşlerin tümünde değişik oranlarda da olsa haklılık payı da var. Ancak kesin olan bir şey var ki o da dünyanın her yönüyle, güvenlik, siyaset, ekonomi, sosyal yaşam olarak hızla değiştiği.

Salt askeri harekât -o da bizim düşündüğümüz veya ABD’nin bizi inandırmaya çalıştığı askeri harekât- açısından bakıldığında Rusya başarısız görünüyor. Görünüyor da Rusya Ukrayna harekâtını başlatırken hangi hedefleri belirlemişti bunu tam olarak biliyor muyuz? Belirlenen hedefler tutmamış olsa da harekâtın başından bugüne yaşanan gelişmeler hiç mi Rusya’nın eline oynamadı?

Yine sadece görüntüye baktığımızda, özellikle Finlandiya ile İsveç gibi müzmin -Avrupa ve dünya için yararı kanıtlanmış- tarafsız, bloklar dışı iki ülkenin NATO’ya katılmaları -Türkiye, iktidara kim gelirse gelsin,  İsveç’e de onay verecektir, kuşkunuz olmasın- ABD’nin kazancı, Rusya’nı kaybı olarak görünüyor. Bu iki ülkenin NATO’ya katılmalarının, Rusya’nın kuşatılmışlık algısına, o algıya bağlı olarak gelecekte daha saldırgan ve tehlikeli olabilecek güvenlik politikasına nasıl etki yapacağı biliniyor mu?  Özellikle Finlandiya’nın Rusya ile yaklaşık 1500 km uzunluğundaki ortak sınırının, NATO (ve Türkiye) için nasıl bir ek güvenlik tehdidi ve savunma yükü oluşturacağı doğru hesaplandı mı?

Ukrayna savaşının, ABD’nin Avrupa’yı hizaya getirmesini sağladığı, AB’nin NATO’ya, giderek zayıflıyor gibi görünen bağını, yeniden güçlendirdiği değerlendirmesi doğru ise Almanya Dışişleri Bakanı’nın ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un son Çin ziyaretlerinde ortaya çıkan tablo neye işaret ediyor?

ABD’nin, Rusya’yı yalnızlaştırmaya ve Çin’i karşısına almaya yönelik çatışmacı tutumunun; AB ve diğer devletler üzerinde oluşturduğu ağır baskının da etkisi ile barış ve uzlaşıdan yana olan dünya devletlerinin çoğunluğunun, ABD’nin dünyadaki sadece güvenlik değil ekonomik alandaki başat ve belirleyici güç olma niteliğini hızla sorgulamalarına yol açtığını görmemek olanaklı mı?  

Dolar üzerine kurulu dünya ekonomi ve ticaret düzeninin, çok kısa bir sürede gerek ikili (Türkiye-Rusya, Suudi Arabistan-Çin vb.) gerek çoklu BRİCS (Brezilya-Rusya-Hindistan-Çin-Güney Afrika) gruplaşmalarla dolar dışı para birimlerine doğru dönmesi, ABD’nin başarısı mı? Yoksa dolar hâkimiyeti sayesinde bugüne kadar dilediği gibi borçlanabilen dolayısıyla batarsa herkesi batırmasından korkulduğu için ne olursa olsun desteklenen ABD’nin, bu korku ortadan kalkınca karşılaşabileceği iflas durumunun sonuçları ABD imparatorluğunun da önceki bütün diğer imparatorluklar gibi kendi yanlış politikaları ve değişen koşullara ayak uyduramamak nedeniyle gerileme dönemine gireceğini mi gösteriyor?  

Orta Doğu gibi, dünyanın en geri kalmış yönetim biçimlerine sahip olan bir bölgedeki en bağnaz ve ABD bağımlısı devletlerin bile değişim yönünde adımlar atmaya başlamaları; yine bu ülkelerin, ekonomilerini sadece petrole bağlı olmaktan çıkarmaya çalışmaları, dolayısıyla dolar sistemine eskisi kadar bağlı olmaktan kurtulma planları yapmaları; bunun somut ilk adımlarını atmaları- Suudi Arabistan’ın petrol ticaretinde Yuan kullanmayı kabul etmesi gibi- ihmal edilebilecek bir gelişme mi?

Dünyada bütün bunlar olurken, “Erdoğan düşerse, Kudüs düşer!” gibi akıl dışı sloganlarla; “Ey Amerika”, “Seçimlerde bu Amerika’ya bir ders verelim. Büyükelçi kendine gel. Senin muhatabın benim.”, “ Dış güçler” gibi haykırışlarla yürütülmeye çalışılan bir dış politikanın, Türkiye’yi temsil etmek üzere görevlendirildiği, üstelik Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi Türkiye için ayrıca önemi ve özelliği olan bir devlette, kahvehaneleri dolaşıp, Türkiye’deki muhalefeti kötüleyen, sadece diplomasi değil en basit temsil yeteneğinden, bilgi ve deneyiminden yoksun “Büyükelçi“lerle yürütülmesi doğaldır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *