İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara

Gazetecilikte bir patika açmak: Artık asıl görev balonları patlatmak

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Gazetecilikte bir patika açmak: Artık asıl görev balonları patlatmak

Seferihisar’da yapılan Basın Kampı’na ulaştığımda genç gazeteci arkadaşlar “Hocam, bu bunalımdan nasıl çıkacağız? Bize yol gösterin…” türünden şeyler söylediler. Ne diyeceğimi bilemedim. Aklıma büyük İspanyol şairi Antonio Machado’nun Yol adlı şiirindeki dizeler geldi.

Cep telefonumdan şiirin İngilizcesini internetten bulup (Yaşasın teknoloji!) dilimize çevirdim:

“Ey yolcu, tek yol
Senin ayak izlerin, başka yol yok
Ey yolcu yol yok;
Kendi patikanı açarsın yürüdükçe.
Yürüdükçe kendi yolunu açarsın.”

Evet, hazır yol yok, olsa olsa yürürken bıraktığımız ayak izleri var.

Ve onlardan sorumluyuz!

Demek ki durmamalı, yürümeliyiz!

NE YAPSAK ŞU YAPAY ZEKAYI

Arkadaşların çoğu yapay zeka konusunda kaygılıydı. Hem işlerini ellerinden almasından, hem de insanları sahici olmayan bir dünyaya kapatıp robotlaştırmasından korkuyorlardı.

Ve bu blogta pek çok kez yazdığım gibi, tümüyle haksız sayılmazlar.

Ama o işin yalnızca bir yönü. Yapay zeka Alaeddin’in lambasından çok daha marifetli. Bilenlere, patika açma konusunda, havsalanın almayacağı olanaklar sunuyor.

Genç gazeteci arkadaşlara, baskıcı sistemin gece gündüz üfürdüğü balonları patlatmak için yeni iletişim teknolojilerini kullanma konusunda çok bilgili ve marifetli olmaları gerektiğini anımsattım. Ona gelip geçecek bir moda gözüyle bakamazlardı.

Hayat başkalaşıyordu. Onu iyi bilmeyenler kendilerini “etkisiz hale getirmiş”” oluyorlardı.

İKİ YANI KESKİN BIÇAK

Bilgi Üniversitesinden meslektaşlarım Erkan ve Sinem Saka’nın yaptığı sunum pek çok kişiye parmak ısırttı. Yapay zeka, tıpkı internet gibi gazetecilik mesleğinin vazgeçilmezleri arasına giriyordu. Hatta girmişti bile.

Telefonun mucidi Alexander Graham Bell 1870’lerde icadına şüpheyle bakan ve ne gereği var diyenlere “Küçümsemeyin, bir gün gelecek her şehirde bunlardan bir tane olacak!” demişti.

Evet, belli ki, çok yakında her gazetecinin telefonunda birçok yapay zeka programı olacak!

Peki, ama hangi amaçla kullanılacaklar? İnsanlara doğruları dosdoğru söyleme amacına yardım etmek için mi, yoksa belirli güç odaklarının sistematik olarak ürettiği yalan balonlarını parlatmak için mi?

İletişim teknolojilerinin iki yanı keskin bıçak olduğunu tarihten biliyoruz. Başlangıçta özgürlük alanlarını genişletici yanı öne çıkıyor, sonra güç odakları onları kontrol ve baskı araçları haline dönüştürüyorlar.

Bugün de durum öyle: İnternet ve sosyal medya gibi yapay zekayı da daha özgürlükçü, daha adil ve daha temiz bir dünya için kullanmayı başarabilecek miyiz? Onları insanların bilişsel yeteneklerini köreltmek için değil, olgusal dünyayı daha iyi anlamalarını sağlamak amacıyla kullanmalarını sağlayabilecek miyiz?

YENİ TARTIŞMA EKSENİ

İnsanlığın geçirmekte olduğu dönüşümün ne kadar büyük olduğunu kampta yaptığım konuşmalarda da sık sık dile getirdim. Her gün kullanılan mecraların ötesinde, temel kavramların içeriği farklılaşıyor, tartışma eksenleri kayıyordu.

Örneğin gazetecilik alanında temel tartışma ekseni asırlardır doğru-yalan ekseni olagelmişti. Gazeteciliğin demokratik işlevini vazgeçilmez sayanlar “doğru”lar için, “yalan”lara karşı mücadele ediyorlardı.

Ancak son dönemde yeni bir eksen belirginlik kazandı: Sahiciler-sahteler. “Fake news”, dezenformasyon, “deep-fake” gibi çok tartışmalar bu yeni eksen üzerinden yapılmakta. Neyin gerçek ya da sahici olduğunu anlamakta gittikçe daha fazla güçlük çekiyoruz.

Yapay zekanın yaygınlaşması bu yeni ekseni daha da önemli hale getiriyor. Artık şu soruyu daha sık sormaktayız:

Tüm bu okuduklarımız, görüp duyduklarımız sahiden oldu mu, yoksa uydurma, düzmece, kandırmaca mı?

Önümüzdeki Amerikan seçimlerinde bu tartışmaların doruğa çıkacağı söyleniyor.

Kamptaki konuşmalardan anladık ki, bu eksen üzerinden yapılacak tartışmaları kazanmak için gazetecilerin yapay zekanın olanaklarını sahtekarlardan daha iyi kullanmaları şart!

Adımlarımızı sıklaştırıp, o patikayı bir an önce oluşturmalıyız!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *