Toplumsal huzur yoksa ekonomik iyileşme de yok
Ekonomik gelişme ve toplumsal huzur sadece bizim değil tüm ülkelerin ve vatandaşlarının doğal ve öncelikli arzusudur. Birbiri ile direkt olarak bağlantısı bulunan bu iki kavram ile biz bir türlü buluşamadık. Sebepleri üzerine düşününce, coğrafya kaderdir ile başlayıp birçok dış etkeni aslında biraz da işimize gelir şekilde ön plana çıkarma eğilimindeyiz. Hiçbir toplumsal olguyu bir ya da iki faktör ile açıklayamayacağımız gibi ekonomik gelişme ile toplumsal huzur arasındaki ilişkinin de çok boyutlu olarak irdelenmesi gereği bir gerçektir.
Bu konunun analizini yaparken üzerinde duracağımız en önemli kavram biraz da iğneyi kendimize batırabilmek adına toplumsal ayrışma daha doğrusu cepheleşme olacaktır.
Girişte de ifade ettiğim gibi toplumsal huzur ve güven ortamı ile ekonomik refah arasında ciddi bir ilişki vardır. Bu iki kavram birbirini besler ya da zehirler.
Ülkeyi yönetenler eğer huzuru ve refahı artırmayı amaçlıyorlarsa, bunun ülkenin yarısının diğer yarısına diş bilediği, tehdit olarak gördüğü bir ortamda gerçekleşmesi mümkün değildir. Korku, tehdit ve kamplaştırma üzerine kurgulanmış siyaset yapma biçimi belki siyasetçilere bir konfor alanı sağlıyor olabilir ama bunun olumsuz sonuçlarına toplumun geneli katlanmak zorunda kalıyor. Evet bu aslında büyük ölçüde bir siyasi tercih ve toplum mühendisliğinin sonucu.
Toplumu oluşturan ekonomik ve sosyal katmanların hayata bakış açılarında elbette farklılıklar olacaktır. Ekonomik refah ve toplumsal huzurun önündeki büyük engel farklılıklar değil, farklı dünya görüşüne sahip kitlelerin birbirine duyduğu güvensizlik daha açık ifade edeyim kin, düşmanlık ve tehdit algısı. Bu güvensizlik ortamında ülkenin hiçbir sorununu çözemezsiniz.
Uygulanan ekonomik politikaların başarısı büyük ölçüde toplumdan göreceği desteğe ve güvene bağlıdır. Bir ülkede yaşayanların en azından yarısının (aslında çok daha fazla) güvenmediği bir ekonomik programın başarılı olma şansı yoktur.
Anayasa değişikliği gibi önemli siyasi kararlarda dahi istediğiniz değişikliği yapabilseniz bile bu karşılıklı güvensizlik ortamında huzuru bulamaz, tekrar tekrar başa döner aynı şeyleri yaşarız.
Neye el atsanız toplumun önemli bir kesimi kararlarınıza katılmamaktan öte aldığınız kararları şüphe ile, korku ile karşılıyorsa hiç birimize huzur ve refah yoktur bu ülkede.
Bugün hemen hemen bütün ekonomik ve sosyal sınıfların kendini güvende hissetmediği bir gerçek. O zaman öncelikle yapılması gereken ülkeyi yönetirken tüm ekonomik ve sosyal sınıfların kendini güvende hissedecekleri bir iklim oluşturmaktır.