Baskı ve yasaklar ters teper
AKP iktidarı, kamuoyu özellikle bir konuya yoğunlaşmışken ve genelde o konu tartışılırken, el altından kendi amacı doğrultusunda anti demokratik uygulamaları hayata geçirme alışkanlığını sürdürüyor. Son günlerde ana gündem Suriye’de yaşanan belirsizlik iken, muhalif belediyelere yönelik başlatılan mali kısıtlamalar bunun son örneği oldu.
Operasyonların zamanlamasının, ana gündemin farklı olmasına paralel bir şekilde belirlendiği geçmişin örnekleri de göz önüne alındığında son derece açıktır. Amaç operasyonun topluma yansımasının mümkün olduğunca az olmasıdır. Böylelikle bir taşla iki kuş vurulacak ve belediyelerin halka hizmet etmelerinin önü sessiz bir biçimde kesilmiş olacaktır. Çünkü iktidar da bilmektedir ki bu tür bir uygulamayı halka anlatmak ve onayını almak kesinlikle mümkün değildir.
İktidardayken muhalefetin yükselen isimlerinin önünü keserek, onların icraatlarını dolaylı da olsa engelleyerek politika yapmanın nasıl ters teptiğinin son 30 yıldaki en büyük örneği Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Bu gerçek ortadayken bugün Erdoğan’ın öncülüğünde muhalefetin iki önemli ismi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı engelleyici bir strateji izlenmesi, iktidarın tabir yerindeyse kendi ayağına kurşun sıkmasından başka bir anlam taşımaz.
Siyasette son derece tecrübeli olan Erdoğan’ın böyle bir strateji izleyerek muhalefeti eritmenin aksine onu parlatmaya ön ayak olması kendi açılarından bakıldığında anlaşılabilir bir durum değildir. Ya bir şekilde iktidar içinde bulunan fakat Erdoğan’ı da aşan güçler bu operasyonlarda kontrolü eline almıştır ya da Erdoğan yaptığı büyük hatanın farkında olmayarak kendisini her geçen gün daha da zora sokmaktadır. Hangisi olursa olsun, her iki durum da iktidar kanadındaki akıl tutulmasının net belirtileridir.
İmamoğlu’nun üzerindeki muhtemel siyasi yasak gölgesi ise baskıların bir diğer ve belki de en önemli yönüdür. Belediye başkanı olduğu dönemde siyasi yasakla karşılaşan, hakkında “Artık muhtar bile olamaz” manşetleri atılan ve bu sayede iktidara yürüyen Erdoğan, bu olaya yaklaşımıyla da kendi geçmişini unutmuş, aslında rakibinin önünü ardına kadar açtığının farkına varmamış görünmektedir.
Türkiye’de baskı ve yasakların istenenin tam tersi sonuçlar verdiğine dair örnekler alabildiğine çoktur. Demokrat Parti’nin devamı olarak görülen Adalet Partisi’nin 27 Mayıs’tan sadece beş yıl sonra yüzde 50’yi aşarak tek başına iktidara gelmesi, 12 Eylül’ün ardından konan siyasi yasakların beklenenden çok daha kısa sürede referandumla kaldırılmış olması ve Erdoğan’ın başından geçen serüven bunlardan bazılarıdır.
Erdoğan ve ekibinin, yaptıklarıyla faturayı muhalefetten çok halka kestiklerini artık anlamaları gerekmektedir. Bu strateji devam ettirildiği takdirde seçim sürecinde muhalefetin eline büyük bir koz verilmiş olacak, Erdoğan siyasi tarihimize yaptığı baskılara ve koyduğu yasaklara rağmen seçim kaybeden bir lider olarak geçecektir.