Toplumla alay edenler
Göstermelik olmayan demokrasilerde muhalefeti oluşturan güçler, toplumun içinde yer alan çeşitli kesimler üzerindeki etkilerinden dolayı iktidara yönelik baskı oluşturur ve yer yer karar alma mekanizmasına dâhil olurlar. Bu durum iktidarın kimseye danışmadan istediği şekilde karar almasını önlediği gibi, toplumun muhalif kesimlerinin haklarının korunmasına da yardım eder.
Ülkemizde asgari ücret tespit komisyonunun üstlendiği görev de bu kapsamda değerlendirilebilir. İlgili hükumet üyelerinin, işçi ve işverenlerin bir araya gelerek yaptıkları toplantılar, özellikle emekçi yığınların taleplerinin dile getirilmesi adına son derece önemlidir. İşçi temsilcilerinin komisyonda yer alarak temsil ettikleri kesimler adına hak arayışına girmeleriyle denge sağlanır ve emekçilerin daha rahat yaşam koşullarına kavuşmaları doğrultusunda adım atılmış olur.
Fakat yeni yılın asgari ücretini belirlemek üzere geçtiğimiz ay toplanan komisyon kamuoyuna da açıkça yansıdığı gibi işlevini tam anlamıyla yerine getiremedi. Hükümet üyelerinin, zam teklifi bile yapmadan tamamlamayı başardığı üç farklı toplantıda işçi temsilcileriyle ve dolayısıyla asgari ücretle geçinmeye çalışan yığınlarla adeta alay edildi.
Dördüncü komisyon toplantısı beklenirken, Erdoğan’ın asgari ücret zam oranını sosyal medya üzerinden apar topar açıklaması toplantılarda ortaya çıkan trajikomik durumun son aşaması oldu. Yapılan açıklama, işçi temsilcilerinin beklentilerini yok sayarak emekçileri bir emrivakiyle karşı karşıya getirdi. Bu emrivakiyle birlikte sendikaların artık işlevsiz duruma düştükleri ve yığınları yapılan haksızlıklara karşı harekete geçirecek güçlerinin kalmadığı da ortaya çıktı.
Muhalefet, demokratik düzen içerisinde ne kadar farklı unsurla iktidar karşısında yer alabilirse o kadar güçlüdür. Muhalif unsurların çeşitliliği, yönetenlere farklı konularda öneriler sunmak ve uyarılarda bulunmak adına büyük önem taşır. Yalnızca bir partinin, derneğin veya sendikanın tek başına muhalefet görevi üstlendiği sistemler demokratik sayılamaz.
Bu sebeple dönem dönem yükselen mücadeleye rağmen, özellikle 12 Eylül’den sonra sendikaların yaşadıkları ve günümüzde halen devam eden gerilemeye karşı çareler aramak gerekmektedir. Ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi yığınların temsilini üstlenen mekanizmaların iktidar tarafından yok sayılmaları ve bu tavrından ötürü cumhurbaşkanının en ufak bir çekince duymaması kesinlikle kabul edilemez.
Sendikaların mevcut halleri göz önüne alındığında muhalefet partilerine düşen görev yükünün daha da ağırlaştığı açıktır. Özellikle iktidarın toplumun geniş kesimlerinin taleplerine sırt çevirdiği bugünlerde, ekonomide gelir dengesini düzeltmeyi vaat eden, emekten ve üretimden yana bir programla halkın karşısına çıkmak muhalefetin öncü görevi olmalıdır. Kendisiyle alay edenlere karşı, sandıklar önüne geldiğinde sert bir cevap vermeyi bekleyen seçmenlerin ancak bu yolla kazanılabileceği unutulmamalıdır.