Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


İhvan ya da siyasal İslam’ın misyonerleri

İhvan ya da siyasal İslam’ın misyonerleri

Bir kaç yazı öncesi sizlere Fransız antropolog Florence Bergeaud-Blackler’in Le Figaro gazetesinde yayımlanan bir söyleşisini nakletmiştim. Florence Bergeaud-Blackler, Fransa’daki siyasal İslam ve İhvan hareketi üstüne yaptığı araştırmalar sonucu özellikle Fransız solcu siyasetçileri ve siyasal partilerinin yıllarca İhvan’ı destekleyip büyüttüklerini ortaya çıkardığını anlatıyordu. Ünlü antropolog bu yılın Mart ayında yayına giren konuyla ilgili bir de kitap yazmıştı.

Kitabın ismi “İhvan Hareketi’nin Örgüt ve İletişim Ağları Üstüne Bir Araştırma” (Le Frerisme et ses Reseaux, l’enquete). Kitabın önsözünü, Ortadoğu ve Arap araştırmaları uzmanı, Fransız siyaset bilimci Gilles Kepel kaleme almış. Fransa’da yaşayan yakın bir dostum kitabı alıp bana gönderdi. Kendisine çok teşekkür ederim.

Kitap, İhvan (Müslüman Kardeşler) hareketinin doğuşu, uluslararası alana yayılmasını, siyasal İslamcı misyonerlik faaliyetlerini merak edenler için bir hazine.

Florence Bergeaud-Blackler İhvan’ın son derece sistematik hareket ettiğini belirterek, “Adım adım, aşama aşama, plan üstüne plan yaparak ilerlemeyi hedefliyor,” diyor; nihai hedefinin de “Allah adına, Kuran’ı temel alan,  küresel ölçekte mutlak bir toplumsal dönüşümün (reform) ilkelerini içeren yeni bir düzen kurmak” olduğuna dikkat çekiyor.

Bergeaud-Blackler, kitabın tanıtım bölümünde şunları yazıyor:

“İhvan hareketi bir vizyon, bir kimlik  üstüne kurulu, bir planı takip eden bir ‘harekat sistemidir.’

“ İhvan hareketinin 1928’de Mısır’da kurucusu olan Hasan El Banna’nın şu sözlerine dikkat çekerim:’Hedefimiz Allah’tır. Önderimiz Hazreti Peygamber Muhammed’dir. Kuran Anayasamızdır. Cihad yolumuz, Allah yolunda ölmek mutlak hedefimizdir.’” Tanıtım yazısının bir bölümünde Fransız antropolog şu ifadeyi kullanıyor:

“İhvan hareketinin bir hedefi de Şii-Sünni ayrımı gözetmeksizin Müslümanlar’ı bir çatı altında toplamaktır.”

Fransız antropolog tanıtım bölümünün bir başka paragrafında da şu önemli cümleleri yazıyor:

“İhvan’ın halihazırdaki lideri Yusuf El Karadawi, 1980’li yıllardan itibaren ‘İslami Hareket’ olarak nitelediği İhvan’ın o tarihten otuz yıl sonrasına kadar bir plan yaptığını söylüyor. Aslında bu planda kısmen başarılı oldular.

“İhvancılar, hareketlerinin ne derece etkili olabileceğini denemek ve hareketi geliştirmek için kendilerine çalışma sahası olarak Avrupa’yı seçtiler. “

    KÜFFAR TOPRAKLARINI YENİDEN ELE GEÇİRME EMELİ

Florence Bergeaud-Blackler, İhvan’ın Avrupa’yı kendisine hareket alanı olarak seçmesinin nedeninin, Müslüman ahalinin Endülüs Emevileri döneminde İspanya’dan kovulması ve Viyana kuşatmalarında Osmanlı ordularının Avrupa’dan geri çekilmek zorunda kalmaları yüzünden kaybedilen “küffar topraklarını” yeniden ele geçirmek emeli olarak izah ediyor. Fransız antropolog, kadınlı erkekli İhvan militanlarının Avrupa ülkelerindeki camiler ve külliyeler ve  kurdukları Müslüman kimlikli örgütlerle iletişim ağları kurduklarına da önemle dikkat çekiyor. Daha da önemlisi Fransız antropolog, İhvan militanlarının Avrupa’da Müslümanlığı yayma görevini üstlenen misyonerler olduklarını yazıyor.

Öte yandan Fransız siyaset bilimci Gilles Kepel ise kitabın önsözünde esas olarak İhvan’ın, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra  Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulup, hilafete son verilmesinin ardından, Müslümanlar’ı küresel anlamda birleştiren bir merci kalmaması nedeniyle 1928’de Mısır’da Hasan El Banna tarafından kurulduğunu anlatıyor. Kepel, İhvan’ın  yayılmacılığının 15 Şubat 1989’da  Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgale son vermesi ve 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla hız kazandığının altını çiziyor. Kepel, bir de Hint asıllı yazar Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” kitabını yazdığı için İran’ın ruhani lideri Ayetullah Humeyni’nin hışmına uğrayıp, “öldürülmesi” fetvasını vermesinin aynı döneme denk düştüğünün altını çiziyor. Burada bir parantez açayım. Temmuz 1993’te, rahmetli Aziz Nesin baş yazarı olduğu Aydınlık gazetesi Şeytan Ayetleri’ni tefrika ettiği için ağır suçlanmış, Sıvas’taki Madımak Oteli’nde diri diri yakılmaktan son anda kurtulmuştu. Oysa Aziz Nesin’in o yayından haberi olmadığı, Şeytan Ayetleri’nin Aydınlık’ta tefrika edilmesi kararını Doğu Perinçek’in aldığı basında yer almıştı. Olayı en iyi bilen Aziz Nesin’in küçük oğlu Ahmet Nesin’dir.

Dönelim Kepel’e... Kepel, Afganistan’daki Sovyet işgalini sona erdiren Taliban mücadelesine ABD’nin destek verdiğine dikkat çekiyor.

Gilles Kepel, önsözün bir başka paragrafında da Fransa, Avrupa’nın başka ülkeleri, Pakistan ve Kuzey Afrika’da , Avrupa’da İhvan hareketini eleştirenlerin “İslam ayrımcılığı” yapmak, “İslamofobi”yi yaymakla eleştirildiklerine işaret ediyor. Bu eleştirenlerin başını da bizim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çektiğinin altını çiziyor.

Kitapla ilgili daha fazla yazmak istemiyorum. Uluslararası Telif Hakları Anlaşmaları’nın (Berne Convention, Universal Copyright Convention) hükümleri alanına girebilir. Bulabilirlerse, İhvan ya da Müslüman Kardeşler Hareketi’nin yayılmacılığıyla ilgili bu mükemmel araştırma kitabını meraklılarına hararetle tavsiye ederim.

Sizlere,  İhvan hareketinin Avrupa’daki yayılmacılık hedefi üstüne iki Fransız bilim insanının araştırmalarından elde ettikleri verileri, küçük özet halinde aktarmaya çalıştım. Bizdeki İhvancılar ne der acaba, diye soracaktım; vaz geçtim. Yirmi iki yıldır yaşadıklarımız Florence Bergeaud-Blackler tarafından binlerce kilometre öteden anlatılıyor. Bir tarafta başta Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş olmak üzere fetvalar veriyor; öte yanda ne idüğü belirsiz, kendilerine hacı hoca diyenler çocuk yaşta evlilikleri teşvik ediyor. Filmlerden, televizyon dizilerinden içki şişeleri ve bardakları buzlanıyor. Bir taraftan da her gün tonlarca uyuşturucu kaçakçılığı ortaya çıkıyor. Çocuk yaştaki gençler arasında uyuşturucu bağımlılığı almış başını gidiyor. Ensar gibi vakıfların yurtlarında erkek çocukları tecavüze uğruyor; en yetkili ağızlar, “Bir kereden bir şey olmaz,” ya da “Küçüğün rızası vardı,” diyebiliyor. Hamas, Hizbullah gibi terör örgütlerinin eli silahlı aparatları Türkiye içinde kol geziyor. Kadın cinayetleri almış başını gidiyor. Hüda-Par denilen domuz bağıyla cinayetler işleyebilen Hizbullah örgütü artığı bir siyasi parti iktidar eliyle TBMM’de temsil edilebiliyor. İmam Hatip Liseleri mantar gibi ülkenin her tarafında bitiyor. Bu nasıl Müslümanlık, diye sorgulayan ya dine hakaret etmek ya da halkı kin ve nefrete özendirmekten içeri tıkılıyor. Herkes sus pus. Fransa gibi Türkiye’de de Müslümanlığı eleştirmek tabu haline getirilmiş.  Türkiye besbelli İhvan’ın üssü olmuş. Cumhuriyet’in kuruluşunda devletin çimentosunun aslında laiklik değil, Sünni İslam dini olduğunu daha önce yazmıştım. Şimdiyse, şiddet kullanmayı kendine şiar edinen, ortaya karışık bir Sünni-Şii koalisyonun merkezine oturmuşuz. Hayırlı olsun!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar