İstanbul
Kapalı
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,0493 %6.25
42,7585 %6.14
3.797,42 % 6,07
83.464,74 %0.824
Ara

Bu Cumhuriyete Ne Oldu?

YAYINLAMA:
Bu Cumhuriyete Ne Oldu?

Nereye gidiyoruz? Şimdi ne olacak? Daha ne kadar ileri gidecekler? Halk bu işe ne diyecek? Bu cumhuriyete ne oldu?

Dünkü karar ve bu sabahki gözaltıları gördüğümden beri bu sorular, kafamın içerisinde dönüp dolanıyor. Sonraki “absürtlük” gelene kadar şimdilik, sözün bittiği noktadayız. 

Utanıyorum. Mezunu olduğum üniversitenin kayyum memurlarının aldığı hukuksuz karardan utanıyorum. Yaşadığım ve tüm kalbimle bağlı olduğum ülkemin gelmiş olduğu noktadan utanıyorum. Bu iktidarın bizlere yaşattıklarından ve yaşatacaklarından utanıyorum. Hissettiğimiz ve düşündüğümüz fikirleri ve duyguları filtrelemeye mecbur bırakıldığımız için utanıyorum.

Her seçimden sonra çokbilmiş bazı gruplar, muhaliflerin endişelerini ve çekincelerini “Ne olacak şeriat mı gelecek?” diyerek aşağıladı, bayağılaştırdı ve değersizleştirdi. Halbuki konu “şeriat” veya “sekülerizm” değildi. Konu her seçimden sonra hareket alanını zorba yöntemlerle artıran iktidarın dayatmalarıydı. Konu her gün televizyonlarda iktidarın hamlelerini meşrulaştırmaya çalışan propaganda makinelerinin yeni villalarıydı. Konu iktidarın kendi siyasi istikbali için ülkenin geleceğini ateşe atmasıydı. Konu iktidarın, bu cumhuriyetin ağır aksak geliştirdiği demokratik teamülleri tarumar etmesiydi. Konu iktidarın kamu kurumlarını ne idiği belirsiz yolsuzlarla doldurmasıydı. Konu bu cumhuriyetin dünüydü, bugünüydü, yarınıydı. 

Aslına bakarsanız bugünün önemi ne kararın ve gözaltıların hukuksuzluğu ne iktidarın gözü dönmüşlüğü ne de kayyum Rektör Osman Bülent Zülfikar’ın şahsı. Zaten laf aramızda, arkasında sandıklarının gazıyla kendi öğrencilerine tehditler savuran bu zorba şahsı pek de ciddiye almıyorum. Üniversiteyi babasının çiftliği sanan bu zat, piyonluk vasfını tamamladıktan sonra kenara atılana kadar kendini eğlemeye devam etsin. Zira o İstanbul Üniversitesi’nin değil, Erdoğan’ın rektörü olarak hatırlanacak.

Velhasıl, dönülmez noktadayız. Bu kararlara ve tutuklamalara karşı cumhuriyeti korumak zorundayız. Toplumsal muhalefet olarak rüyalarımızdan uyunmak zorundayız. Bugün karşı karşıya kaldığımız iktidarın ne kadar ileri gidebileceğini idrak etmeliyiz. Kendi içimizdeki bayağı ideolojik tartışmalardan arınmalı ve bu iktidara karşı birlikte hareket etmeliyiz. 

Nedense hızlı unuttuk. Bugünden sonra şu gerçeği daha sık hatırlamalı ve özümsemeliyiz; 2024 seçimlerinde bu iktidar ve onu oluşturan küçük ortakları çoğunluk olma vasfını kaybetti. Bunun anlamını, önemini, güvenini ve yarına dair getirdiği umudu yeniden hatırlamamız gerekiyor.

Bu ülkenin muhalifleri, bu rejimin sınırsız imkanlarına ve partileştirdiği kamu kurumlarına rağmen, çoğunlukta. Çünkü bu iktidarın bu ülkeye anlatacak hiçbir hikayesi kalmadı. Bu iktidarın toplumun hiçbir sorununa çözüm üretebilecek kapasitesi de kalmadı. Zamanları artık geçti ve açıkçası, hikayelerini kendilerini iktidara taşıyan bütün değerleri ayaklar altına alarak yazdılar.

Ekrem İmamoğlu’nun dediği gibi, bu saatten sonra kazanılmış hiçbir hakkımız güvende değil. Bu devletin bütün kurumları ve bürokratları siyasallaştırılmış durumda. Ülke birilerinin sadık yolsuzlarının iş bilmez kötülükleriyle yoksullaştırılıyor. 

Peki, bunlar ne yaptıklarının farkında mı? Çok iyi niyetli bulduğum bu soru gündemde çokça tartışılıyor. Süreci bütünüyle okuduğumuzda cevap bence çok açık, evet farkındalar. Ve hatta kademeli olarak sürekli el yükselttiklerini düşünürsek bu farkındalık, şeytani bir kötülüğü içerisinde barındırıyor.

Yıllar boyu iktidar, “Kemalist vesayet” olarak kavramsallaştırdığı bir yapıya karşı mazlumluk edebiyatıyla söylem inşa etti. Yirmi üç yıllık iktidarlarından sonra bugün bile hala bu vesayetin zulmünden dem vurmaya devam ediyorlar. Açık konuşalım, 2073’e kadar iktidarda kalacağını söyleyen iktidarın yarattığı baskı iklimi, çok partili hayat tecrübemizin hiçbir aşamasında bu kadar kanun tanımaz olmadı. 

Netice itibariyle, bugün karşımızda etiyle kemiğiyle despot bir iktidar var. Bu iktidar devletle hükümet ayrımını ortadan kaldırdı. Bu iktidar halkından ve seçmeninden tamamen koptu. Bu iktidar kendisini büyüten ilkelerini ayakları altına aldı. Bu iktidar ülkenin sorunlarına yenilerini ekleyerek kökleştirdi. Bu iktidar anayasanın kendi düzenlediği maddeleriyle bile kavgaya tutuştu. Bu iktidar ülkede kirli siyasetini bulaştırmadığı bir alan bırakmadı. Bu iktidar cumhuriyetin bütün kurucu değerlerine saldırdı. Ve en sonunda bu iktidar, cumhuriyetin kendisine göz dikti.  

Biz muhalifler bu saatten sonra asla geri adım atmamalıyız. Biz muhalifler artık iktidarla pazarlık yapmamalıyız. Biz muhalifler artık birbirimizle kavga etmemeliyiz. Biz muhalifler artık halktan kopmamalıyız. Biz muhalifler artık iktidara özenip yolsuzlaşmamalıyız. Biz muhalifler artık iktidarın Türkiye’yi Ruslaştırmasına izin vermemeliyiz.

Hırsımızla umutlanmalı ancak gerçeklikten kopmamalıyız. Bulduğumuz her mecrada korkmadan, çekinmeden, sinmeden konuşmalıyız. Kimseye saldırmamalı, kimseyi ayrıştırmamalıyız. Mücadeleyi güç için değil, ülkemize biçtiğimiz idealler için vermeliyiz. 

Son olarak, her şeye rağmen ben inanıyorum. Bu ülkenin, devletinin kurucu değerlerine ve cumhuriyetine sahip çıkacağına.  

Ben inanıyorum. Sanatçının, akademisyenin, esnafın, işçinin, çiftçinin, öğrencinin; korkmadan, sinmeden, çekinmeden konuşacağına.

Ben inanıyorum. Hiçbir sosyal kimliğin anayasal vatandaşlık kadar kutsal olmayacağına. 

Ben inanıyorum. Devletin kurumlarını liyakatli, iyi niyetli, namuslu insanların yöneteceğine.

Ben inanıyorum. Siyaseti güç hırsıyla kirletmeyenlerin iktidara geleceğine.

Ve ben inanıyorum. Türkiye’nin makul insanlarının bu karanlıktan bir aydınlık doğuracağına. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *