İstanbul
Parçalı bulutlu
6°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,2997 %0
38,2217 %0.85
98.214,61 %2.382
3.432,60 0,19
Ara

İnsanlık şarkısı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
İnsanlık şarkısı

MARIA CALLAS( 1923-1977)’ı izlerken, aklıma Zeki Müren’n vefatından önce bestelediği, Siz öyle bildiniz- Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz, düşüverdi.

Yürek, o kadar çok şey yaşıyor ki; sonunda içinde biriktirdiklerinin olmadığını düşünse bile beden kaldırmıyor.

Henüz 54 yaşında vefat eden Maria…

MÜZİK ACIDAN DOĞAR

Öyledir, üretilen her olgunun temelinde muhakkak birikmiş, yalnız bırakılmış bir acı, barındırır. Ve insanlar, aynalık yapar, bizi o acılarla yüzleştirirler.

Hiç babalık duygusunu hissedemediği için belki de, Onassis’e çekilmiştir. Ya da annesinden göremediği sevgiyi veya 2.Dünya Savaşının izlerini, bu savaşın altında kalan yaşanmamış çocukluğunu, hatırlattığı içindir, Kim bilir?

İnsan, cellâdını da sever, altta yatan nedenleri kendi bile bilmezken Öyle, gizli çıkın/ bohça yumağıdır, bilinçaltı.

Film bunları da çok naif bir dille sunmakta izleyiciye. Tabi ki Angeline Jolie’nin henüz 49 yaşında ama şimdiye kadar yapmış olduğu işlerin en güzeli. İşte bu film ile ben aktristim, dedirtmiş.

Yazar, Lyndsy Spence, Diva, hakkında çıkan kitabında (2022) zaten pek çok bilgiyi vermişti. Ve yönetmen, Pablo Larrain, bunu ustaca hiç izleyicinin gözüne sokmadan, tam bir otobiyografi olarak vefat ettiği 16 Eylül 1977 gününden önce aıyor.

Sonra flashback ile bir hafta öncesinde, içine; hem Maria Callas’n hezeyanlarını, travmalarını, sonunda aşkı bulduğunu sandığında, gördüğü şiddet ve zulmü, PARİS’te tek sevdiği aşkının vefatı öncesi sırrı bile Lüxemburg Bahçelerinde deşifre ederken verilir.

O sevdiğimi adamın bir türlü aklayamadığı ve sahip çıkmadığı, gerçek DİVA’dır.

Hayatı boyunca yalnız kalmış, her şeyi kendi kotarmış, sevgilisinin bile sürekli –sen fakirsin- dediği yerde ve çok gerçekte susmuş, artık ölümüne yakın gazeteciye:

“Annem, şarkı söylememi istiyordu

Sevgilim, susmamı

Şimdi sadece kendim için söylüyorum Kimse için değil

Çünkü ben gerçek bir Panterim”

Çocukluğunda (2.Dünya Savaşı, Nazilerin işgali) savaş sırasında annesinin, kız kardeşi ile birlikte kendisini nasıl pazarladığını, işte burada dans etmediği için tercih edilmemesini, üzerinde hiçbir şey olmayan karyola üzerinde, genç Maria’yı, Carmen’i okuyarak verir ki; filmin önemli iki sahnesinden birisidir. Gözyaşlarınıza hâkim olun!

Nazi askerine, çaresizliğin ne demek olduğunu anlatan bu kareler, onun bitmek bilmeyen acıları ve bu acıları bastırabilmek için kullandığı ilaçlardır.

Filmin tamamında olmasa da; kendi anılarında; eşinin parasını çaldığını, sevgilisinin şiddet uyguladığını, annesinin ise kendisinin kızına yaşatmış olduğu anıları ile şantaj yaptığını, babasının dolandırdığını ve tüm bunlara; hayatımdaki tek gerçek – Opera- diye anlatır.

Güzel bir biyografi; yansız, yalın ve gerçekçi, âşık olduğu adamın, bitmek bilmeyen  küstahlıkları “Bak, seni nerelere getirdim” diyerek, Başkan Kennedy’n, doğum gününe getirişini / Her fırsatta Opera söylemesine engel oluşunu / Aşağılanmasını, sadece aşık olduğu için katlandığını film aktarır.

Ve bir yerde basın mensubu –Size bu kadar işkence / zulüm eden birine neden katlandınız ve Niye evlenmediniz?- sorularına ise:

-Sadece onun yanında çocuk olabiliyordum (Bunu teknedeki jenerik bölümünde gayet iyi görebileceksiniz)

-Benimle evlenmezdi çünkü beni yönetemeyeceğini biliyordu, yapı itibari ile ben asiyim.

Nereden bakarsanız bakın, güzel bir iş çıkmış. Yerli yerinde, ölçülü rolü ile İtalyan Mafya Babalarını aratmayan, Haluk Bilginer, sevgilisi kendini Tanrı sanan Aristotle Onassis (Yunan Gemicilik Kralı) rolü ile oldukça başarılı ve kadın üzerinde kurduğu hâkimiyet göstergesinde, aşağılamaya varan (Maria’nın fiziği hakkında topluluk içinde yaptığı davranışlar dâhil olmak üzere) katıldıkları davetlerde içkinin dozunu da bazen kaçırdığında yaptıkları.

Ya da direkt olarak, Maria’yı övenlere karşı herkesin içinde söylediği gibi:

-Evet, o bir kuş. Ötüyor, kafesini açtım ama gitmiyor!

Kendinden başkasını sevemeyecek, tam bir Narsist kişilik ile bu kadar hassas ve üretken bir sanatçıyı, bir Opera sever olarak beğeniyordum ama kaçınılmaz şekilde artık başka türlü dinleyeceğim.

Çünkü zeki olmak ile tüm acılara rağmen kimseye bulaşmadan, kendi varlığını gerçekleştirebilmek, üstelik bir kadın olarak çok zordur.

Maria Callas’n acılara dimdik duruşundaki karakteri sözlerinde de bulmak mümkün. Tek sevdiği ve ölene kadar bağlı kalacağı adama “Ben, sizin dolabınızda antika eşya olmak için var olmadım”

Çünkü Onassis, kurmak istediği manipule taktikleri ile Maria’nın elini, kolunu bağlayıp yaptığı işten uzakta. O ancak istediği zaman yanında olabilecek, etrafa eşim diyecek ama hiçbir zaman evlenmeyecek egoist gerçek bir profildir.

Çok güçlü bir kadın olan Maria Callas’n, bunu başaran ve kitapta bahsedilen, yönetmenin filmin hemen başında aktardığı, doktorların nörolojik olarak anlamlandıramadıkları hatta –deli- olarak damgalamalarını da yine Maria yorumunda kısa olarak verecektir.

Anlaşılmak zordur. Zekiler ve naif insanlar; hoyratlarla ve cahiller ile anlaşamaz.

Özetle, kaçırmayın!

Çünkü DİVA, ölmeden önce hep bir İNSANLIK ŞARKISI, söylemek ister!

Tüm insan suretinde olup, insansılara karşı adeta bir duruş niteliğinde.

Gerçek adı: Anna Maria Cecilia Sofia Kalogeropoulos

Ve hala yerine henüz gelebilmiş bir DİVA yok!

Tanrının sureti, sesi ile yansıdı ve sonsuzlukta yansımaya devam edecek.

Amerikalı Orkestra Şefi Besteci Yazar, Piyanist Leonard Bernstein’n dediği gibi:

Operanın İncil’i

Maria Callas.

İnsan bu kadar acıya, yine bu kadar üretken ve bu kadar nazik olabilir mi? Olabilir, işte o zaman insan belki de, ne kadar biz insanız? Diye düşünebilme, imkânı bulabilir.

Sanatta daha çok insan olabilmemiz için besleyici bir unsur değil mi?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *