İstanbul
Hafif yağmur
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,9262 %0.02
37,4910 %0.16
96.736,60 %-1.1
3.312,17 0,23
Ara

Gelin Canlar Bir Olalım

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Gelin Canlar Bir Olalım

Uzun yıllardır dostum, arkadaşım, yoldaşım olan sevgili Ümran GÖÇEN’le, Ülke ve Dünya gündemine dair, siyasi konular başta olmak üzere, spor, sanat, kültür, eğitim gibi insana ve topluma dair, gündem olsun olmasın, aklımıza gelen her konuda sık sık sohbet ederiz. Yine buna benzer sohbetlerimizin en sonuncusunda, Ümran’dan benim de tanıdığım bir grup arkadaşla “MUHALİF” adında internet gazeteciliği yapmaya karar verdiklerini öğrendim.

İyi niyetine, hoş görüsüne, hemen hemen her konudaki görüş ve önerilerine çok inandığım arkadaşım Ümran’a ne kadar mutlu olduğumu, her yazısını merakla okuyacağımı, nefes almamızı sağlayacak bu platformların hepimize, herkese çok iyi geleceğini ifade ettim.

Bunun üzerine, değerli dostum gazetelerinde benim de zaman zaman bir şeyler yazmamı istedi. Duygularım bir anda karıştı. Ömrünü gazete, dergi, kitap dahil bulabildiği yazılı her dokümanı okuyarak geçiren benden makale yazmamı isteyince, itiraf edeyim bayağı endişelendim. Endişem biraz mahcup olmaktan, biraz da yazmanın ne kadar zor olduğunu bilecek kadar samimi bir okur olmamdan kaynaklanmaktadır.

Tabii bir de işin içinde dostluk var, Ümran’ın ve diğer arkadaşlarımızın bu kadar önemli bulduğum yolunda, yoldaşlık lütuflarına kayıtsız kalamayacak kadar çok şey paylaşmış iken bu çağrıya kayıtsız da kalmam mümkün değil.

Ayrıca her PM adaylığımda Kurultay öncesi benden de erken davranarak Türkiye genelindeki dostlarımızı arayarak seçilmem için destek talep eden kardeşimin, bana olan inancını ve desteklerini hiç unutmadım ve unutmayacağım. Dolayısıyla Ümran’ın bu talebine kayıtsız kalamazdım.

Artık, sizler de zaman zaman yazılarımla katkı sunmaya çalışacağım MUHALİF gazetesini okurken, bu ilk yazımı acemi olduğumu dikkate alarak değerlendirirseniz çok mutlu olurum.

İÇİMDEN GELENİ YAZDIM

Yukarıda anlattığım içsel yolculuğum sonunda, yazmam gerektiğine karar vermemin yanında yazmak istediğimi de anlamış iken, ilk yazımızın içeriği ne olmalıdır diye düşündüm.

Bunu düşünürken yaşadığım gerginlik ve endişe, toplumdaki gerginlikleri ve endişeleri yazabileceğimi düşündürdü ve bu kadar gerilmiş ve bölünmüş toplumun iyi tarafından bakarak içimden gelenleri yazmaya karar verdim.

Tabii aklıma gelen ilk şey ise, toplumumuzun acı ve tatlı tüm duygularını yansıtan ve sonu hep mutlu olan, tüm kötülere ve kötülüklere rağmen bir arada olmayı başaran halkımızı türküleri, dansları ve edebiyatıydı. Ne zaman kendi kültürümüzden ve sanatımızdan uzaklaştık, geleneklerimizi ve göreneklerimizi, örflerimizi ve adetlerimiz unuttuk/unutturulduk, önderimiz Atatürk’ün de bize gösterdiği muasır medeniyet yolundan saptık. Ne zaman ki bizi özgürleştiren, onurlu ve eşit bir birey olma hususunda cesaretlendiren Cumhuriyetin kurucu ilkelerinden uzaklaştık, biat eden, düşünmeyen, mutsuz, öfkeli ve kindar bireyler haline gelmeye/getirilmeye başlandık.

BARIŞ, ÖZGÜR, UMUT

İşte 12 eylül 1980 faşist darbesi işkenceleri ve idamlarıyla gerçek vatanseverlerini katlederken, yasaklarıyla ve yasalarıyla, kültürsüz, sanatsız, birbirini sevmeyen, birbiri için kaygılanmayan bireyler yaratarak, ülkemizi karanlığa hapsetti. Bu geleceği inşa etmeye çalışanlara karşı yiğitçe mücadele edenler, önce çocuklarına Barış, Özgür, Deniz, Hürriyet, Umut ve daha nice güzel isimler koyarak direnmeye başlamışlardı;şimdi bu çocuklarımıza ve onların çocuklarına Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve ilkelerini, halkımızın kültürünü ve sanatını öğretme ve öğrettirme vakti gelmiştir.

Bu toplumun tüm bireylerine türkülerimizi, danslarımızı, şiirlerimizi, romanlarımızı, masallarımızı, öykülerimizi, manilerimizi, ninnilerimizi, doğamızı, hayvanımızı, seyirlik oyunlarımızı, tiyatromuzu, sanata ve kültüre dair ne varsa her şeyi hatırlatmalıyız, öğretmeliyiz ve öğrenmeliyiz.

Birbirimiz tanırsak, severiz, seversek de öfke ve nefret yerine dayanışma ve hoşgörümüzü yeniden kazanırız.

HALAYLARDA OMUZ OMUZA

Bunu ömrünün uzun bölümünü halk danslarıyla geçiren biri olarak söylüyorum; halaylarda omuzu omuza vermeyi, çiftetellide yaşama sevincini, horonlarda cesareti, zeybeklerde yiğitliği, kılıç-kalkanda kendine güveni, barlarda asaleti ve semahlarda hoş görüyü görecek olan bu gençlik, atasına bar armağan eden bir neslin çocuğu olduğunun farkına varacak, kendinden ve tarihinden gurur duyacaktır.

Böylece, farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğunu görecek, kendi gibi olmayandan nefret etmeyecek, birlikte yaşama istekleri artacak, eşit birey olmanın düşmanı değil en büyük savunucuları olacaklardır.

Zaten Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi bu değil mi? Bağımsızlık mücadelesini bize kazandıran ruh bu değil mi?

Türkiye Cumhuriyetinin 21’inci yüz yılı için başladığımız mücadelemizin ruhu, 1919 Mayıs’ında başlayan mücadeleyi başlatan ışıkla aydınlanmalıdır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *