Sonunda Suriye’de 61 yıldan beri süren Baas rejimi devrildi. Devrildi ama ülkenin geleceğinin ne olacağı belli değil. Bırakın orta vadeyi, yakın erimde neler olabileceğini tahmin edebilmek çok zor.
Suriye’nin alt üst oluşunda parmağı bulunan, hatta bu planı tezgahladıkları anlaşılan ABD gibi güçler, hatta Ankara Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gereğinden söz ederken ülke fiilen üçe, dörde bölünmüş görünüyor. Heyet Tahrir ül Şam (HTŞ) ve “rejim muhalifi” kisvesi altında Suriye topraklarından pay kapmaya çalışan terör örgütlerinin nereye kadar ilerleyecekleri, Türkiye’nin Suriye’deki bu rejim değişikliğinden nasıl etkileneceği belli değil. Bu gerçeklerin ışığında, isminin saklı kalmasını isteyen emekli bir general tanıdığın yazısını sizlerle paylaşmak istedim. Buyurun lütfen:
“Türkiye dahil çoğu ülkeler tarafından terör örgütü kabul edilen Heyet Tahrir ül Şam-HTŞ (El Kaide ve IŞİD artıkları) Suriye içlerinde ilerledikçe, İletişim Başkanlığı’nın kontrolündeki medya zafer naraları atmaya, il plakaları vermeye başladı. AKP’li Cumhurbaşkanı da teroristlerin bu yürüyüşünün ‘kazasız belasız tamamlanması’ dileğinde (temennisinde) bulundu.
“1990’ların başlarında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bir koyup üç alacağız, tutkusuyla (ihtirasıyla) ve/veya hevesiyle ABD’nin trenine bindi ve Çekiç Güç’ün kurulmasını onayladı. Sonuç mu? Üçün birini aldık:
“. Irak bölündü.
“Kandil Dağı ve kuzey eteklerinde korumalı üsler kuran PKK palazlandı, dolayısıyla on binlerce can ve milyarlarca lira mal yitimine neden olan terör eylemleri tırmanışa geçti.
“. Iraklı Kürtler özerklik kazandı (Özerkliğin devlete dönüştürülmesi pek yakında). Dolayısıyla Türk vatandaşı ayrılıkçı Kürtler’in umutları yeşerdi.
NEO-OSMANLICILIK HEVESİ
“Yirmi beş yıl kadar sonra bu kez, Osmanlıcılık oynamaya heveslenen iktidar ‘BOP-Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığı gereği’ ABD trenine binerek ülkemizi Suriye iç savaşının taraflarından biri haline getirdi. ‘Fatih’ unvanına erişerek seçimleri kazanmak, 911 km’lik sınır boyunca güvenlik kuşağı oluşturmak ve kısmen de olsa enerji kaynaklarına sahip olmak tutkusu ve/veya hevesiyle bir seri askeri harekatla birkaç bölgeden Suriye’ye girildi. Sonuç mu? 911 km’lik sınırın ancak çeyreğinde (bir kısmı Rus devriyelerle birlikte) güvenlik kuşağı oluşturulabilirken yine üçün birini aldık:
“. Suriye bölündü.
“.Pkk takviyeli ve ABD himayeli Suriyeli Kürtler tarafından Suriye’nin üçte biri ele geçirilerek garnizon devleti kuruldu (özerkliğin eli kulağında).
“. IŞİD ve El Kaide artığı terör örgütleriyle komşu olundu.
“. Enerji kaynakları ABD ve Rusya’nın kontrolüne geçti. Biz hava aldık.
“Ve son birkaç gündür ABD ve İsrail destekli HTŞ terör örgütü, Rusya’nın –nedense çok cılız- hava harekatlarına rağmen hızla ilerledi. Erdoğan ve Bahçeli’nin son birkaç aydır süregelen Kürtler ve Öcalan’la ilgili söylem ve çağırıları, ABD ve İsrail’in ortak olarak planladığı bu harekatın BOP kapsamında olduğunu ve Türkiye’yle istişare edildiğini göstermektedir.
“Görünen o ki Türkiye’nin yeni komşuları Kuzey Suriye Kürt (terör) Devleti, Suriye Sünni İslam (Terör) Devleti, Suriye Şii İslam Devleti, ABD askeri üsleri, Rusya askeri üsleri ve İsrail askeri üsleri olacaktır. İsrail’in Golan Tepeleri’ni resmen topraklarına katması/ilhak etmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.
“Bu arada, bütün bu siyasi oluşumlar, Erdoğan ile iyi polis-kötü polis anlaşmasına dayalı olarak ‘sözde katıksız milliyetçi’ bir adamın ‘Öcalan Meclis’e’ çağırısının Türkiye’deki ayrılıkçı Kürt hareketinin nereye doğru evrileceğinin de işaretleridir. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak işte tam da böyle bir şey.
“Geçmişte Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin birlikte hareket etmeleri sayesinde ayrılıkçı Kürt hareketleri onlarca yıl kıytırık (marjinal) kalmıştı. Bu nedenledir ki Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması Türkiye için yaşamsal ulusal çıkar, bir başka deyişle ‘kırmızı çizgi’ydi. Artık böyle bir çıkarımız yok; yandı, bitti, kül oldu. Artık böyle bir kırmızı çizgimiz yok; silindi gitti (Ege’deki 22 ada ve adacığa Yunanistan’ın el koymasına tepkisiz kalındığı gibi).
“Atatürk’ün öngörüsüne ve hemen bütün düşünürlerin ‘Ortadoğu bataklığına girilmemeli’ çırpınışlarına karşın boğazımıza kadar bu bataklığa batmış durumdayız. Diğer olumsuz iç-dış siyasi gelişmeler, başta yargı ve güvenlik güçleri olmak üzere siyasallaşmış devlet kurumları/kuruluşları, her geçen gün ulusal ve laik anlayıştan koparılan eğitimin tarikatlara teslim edilmekte oluşu ve dibe batmış ekonomi göz önüne alındığında, Atatürk devrimleri ve geçmiş iktidarların yatırımları sayesinde yükselmiş olan eğitimli insan gücü ve bir ölçüde gelişmiş sanayi dışında durumun, 1919 Osmanlısı’ndan pek de farkı yoktur. Artık MHP destekli bu iktidar, kanımca varkalım (beka) sorunu haline gelmiştir.
“Ya parti içi ve birbirleriyle didişmelere yönelik savaş baltalarını gömerek ve birleşerek çağdaş (üniter, ulus kimlikli, demokratik, laik, çağdaş hukuka dayalı ve sosyal) Türkiye Cumhuriyeti devletini hep birlikte yeniden ayağa kaldıracağız ya da İslam devleti olarak Sevr’e yakın sınırlara yeniden hapsolacağız.
“Tekrar tekrar düşünün, derim. Rodin gibi...”
ABD-RUSYA ANLAŞMASI ORTAYA ÇIKTI
Rodin gibi ben de uzun zamandır, hatta 2002 öncesinden beri düşünüyorum. Bizim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kimleri düşman kimleri cici gördüklerini. Mesela eski Genel Kurmay Başkanlarımızdan İsmail Hakkı Karadayı’nın bana,”Türkiye için en büyük tehdit Kürt meselesi, şeriatçılık değil,” demesini. Yanılgı büyük bir yıkımı da beraberinde getirdi. Üzgünüm. Suriye meselesine dönersek... HTŞ’nin Suriye’de saldırıya başladığından, ordunun hiç direnmeden geri çekilmesinden, ülkede çok etkili olan Rusya’nın parmağını kıpırdatmamasından beri şunu düşünüyor, dostlarımla konuşuyor ama yanıltmamak için sizlerle paylaşmıyordum. O da şuydu: Trump daha seçim kampanyasında, ”Ukrayna savaşını 24 saatte bitiririm,” diye defalarca söyledi. Nasıl bitirecekti? Ortaya çıktı. Yakın ilişkide olduğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, “Siz artık Ukrayna Savaşı nedeniyle yoruldunuz. Bir de Suriye belası başınıza çıkmasın. Ukrayna sizin, Suriye bizim olsun,”demiştir diye düşündüm. Düşündüğüm doğru çıktı. O düşüncem doğru çıktı da Suriye’de, özellikle Türkiye bağlamında olacaklarla ilgili aklıma gelenler beni korkutuyor.
HTŞ denilen örgüt Türkiye dahil çoğu devlet tarafından resmen terorist kabul ediliyor. HTŞ’nin şimdiki görünen lideri Ebu Muhammed El Golani kod adlı Ahmet Hüseyin El Şara. Üst düzey Suriyeli bir ailenin oğlu. Babası Hüseyin Ali El Şara petrol mühendisi. 1970’li, 1980’li yıllarda Suudi Arabistan kraliyet rejimine enerji danışmanlığı yapmış. Ahmet Hüseyin El Şara da zaten Riyad doğumlu. Böyle bir kişilik daha sonra Selefilere karışıyor ve önceleri IŞİD militanı olarak faaliyet gösteriyor. ABD devleti 2018’de oğul Şara’nın başına 10 milyon dolar ödül koymuştu. Şimdi bu terorist başı Suriye devletinin Cumhurbaşkanı olarak mı karşımıza çıkacak? Oturup bir düşünün.
Kendinizi Suriye Fatihi olarak görüp önümüzdeki günlerde Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılabilirsiniz. Ya sonrası? Suriye’deki kalkındırılması gereken bölgelerde yeniden inşa için 500 milyar dolarlık bir imkan oluştuğu haberleri var. Büyük para pastası. Küçüğünü bile sizlere, beşi bir yerdelerde artık yedirirler mi sanıyorsunuz? Siz bu hesapları yapa durun, İsrail boş durmuyor; bir hamlede, 1973 Yom Kippur Savaşı’nda kaybettiği Golan Tepeleri’nin güneyini ele geçiriyor, tampon bölge Kuneytra kasabasını da topraklarına ilhak ediyor.
Demek ki neymiş? Suriye’de kazanan İsrail olmuş! Büyük İsrail Devleti’ni kurma projesi tam gaz devam ediyor.
Yorum Yazın