Gerçek tehlikeyi unutmadan
![Gerçek tehlikeyi unutmadan](https://www.muhalif.com.tr/cropImages/760x/images/makaleler/2024/10/kadir-serkan-selcuk-1730270187.jpg)
1960-1980 yılları arasında özellikle gençlik içinde yükselen siyasi bilinç, ciddi toplumsal mücadelelerin ortaya çıkmasını sağlamasının yanında mücadeleye katılan gençler arasında büyük bir dayanışmayı da beraberinde getirdi. Bugün 68 ve 78 kuşağı adı verilen nesillerin günümüzde halen süren dayanışması ve birbirlerine duydukları bağlılık, o yılların getirmiş olduğu aynı dava uğruna kavga etme bilincinin ürünüdür.
12 Eylül sonrasında bu politik bilinç yok edilmek istendi. Bunda da başarılı olundu. Ardından Özal iktidarı ile birlikte neoliberalizme geçiş sağlandı. Bu da toplumdaki empati, dayanışma ve işbirliği duygusunun gün geçtikçe azalmasına yol açtı. “Benim memurum işini bilir” gibi sözlerle meşrulaştırılan bu anlayış toplumsal çürümeyi derinleştirdi.
Yaşanan çürüme, siyasal İslam’ın da önünün açılmasıyla birlikte sonunda AKP iktidarının ortaya çıkmasına sebep oldu. 1980 sonrasında toplumun getirilmek istendiği durum sayesinde iktidar olabilen AKP, mevcut düzenin çarpıklıklarına hiç dokunmadı. Aksine yaptığı kadrolaşmalarla ve adaleti kendine biat edenlerin emrine vererek ortadan kaldırmasıyla çürümeyi derinleştirdi.
Unutulmaya yüz tutan dayanışma duygusu ise mevcut iktidarın kendisinden yana olmayanları yok sayarak kutuplaştırmayı bilinçli bir biçimde arttırmasıyla tamamen yok oldu. Bireyler öncelikle birbirlerinin siyasi görüşlerine bakarak karşısındaki hakkında hüküm vermeye, buna göre tavır almaya başladılar. Beğenmedikleri fikirleri savunanların başları derde girdiğinde “Oh olsun” demek olağan hâle getirildi.
Bu tavır toplumda alabildiğine yaygınlaştığı gibi, siyasi hareketler ve liderleri de dâhil olmak üzere yönetici kadroların içinde de görülmeye başlandı. Herhangi bir siyasi harekete mensup olanlar cezaevi tehdidiyle karşı karşıya kaldıklarında, farklı fikirde olan hareketlerin hemen hemen tümünün yaşananları görmezden gelmesi âdet oldu. “Mutlaka suçları vardır, yoksa tutuklanmazlardı” düşüncesi, demokrasiyi rafa kaldıranlara bilinçli veya bilinçsiz karşı çıkmanın önüne geçerek asıl sorunun sürekli göz ardı edilmesine sebep oldu. Bu da zamanı gelince aynı suçlamalarla karşı karşıya kalan parti ve liderlerin artmasına yol açtı.
Bugün hem Selahattin Demirtaş’ın hem de Ümit Özdağ’ın hapsedildiği bu ülkede iktidarın tek derdinin farklı sesleri susturmaktan başka bir şey olmadığı açıktır. Birbirlerine tamamen zıt görüşte olan bu iki partinin biri eski diğeri mevcut liderlerinin cezaevinde olmaları toplumdaki dayanışma duygusunun yok olmasıyla açıklanabilir. “Başıma bir iş gelmedikçe başkaları beni ilgilendirmez” diyen bir anlayışın, özellikle günümüzde iyice baskısını arttırmış ve antidemokratikliğini ilan etmiş bir iktidar varken eninde sonunda aynı akıbete uğramaması düşünülemez.
Fikirler, düşünceler, ideolojiler birbirlerinden farklı, hatta uzlaşmaz olabilir. Ancak içinde bulunduğumuz zaman, her şeyden önce demokrasimizi koruma zamanıdır. Önümüzdeki bu ana sorunu bir kenara bırakıp ayrıntılar uğruna mevcut iktidarın uygulamalarını meşrulaştırmak doğru bir politika sayılamaz.