İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7508 %0.01
37,3191 %-0.56
103.034,54 %3.513
3.172,74 0,69
Ara

Mağduriyetten doğan baskı rejimi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Mağduriyetten doğan baskı rejimi

Partisinin kuruluş ve iktidara geliş serüveninde ana dayanağı mağduriyet olan Erdoğan, iktidara geldikten sonraki yıllarda da mağdur rolü oynamayı ve yapay krizleri kendisi adına fırsata çevirmeyi sürdürdü.

AKP’nin iktidara gelmesinden beş yıl sonra, tıkanan cumhurbaşkanlığı oylamasının ardından 2007 seçimlerine yine mağduriyet havasında gidildi ve iktidar partisi oylarını arttırdı. Ertesi yıl açılan kapatma davasında AKP, irticai unsurların odağı olduğu tescillenmesine rağmen kapatılmayınca, Erdoğan’ın bir süre daha yararlanabileceği yeni bir mağduriyet ortaya çıkmış oldu.

Fakat 2010 referandumu ile bu süreç tersine döndü. Yaklaşık sekiz yılın sonunda iktidar partisi artık devletle özdeşleşen ve her istediğini kolaylıkla yapabilen bir konuma gelmişti. Bu da iktidarlarının ilk yıllarındaki ürkekliklerinden kurtulmalarına ve gittikçe dozajı artan bir biçimde gizli ajandalarını uygulamaya dökmelerine sebep oldu.

Tıpkı öncülleri gibi AKP de ilk yıllarında demokrasinin en yılmaz savunucusu iken, özellikle 2010’dan sonra artan anti demokratik uygulamalarla bunun tam tersi bir konuma geldi. Karşı tepkiler geldikçe baskının dozu artıyor, kendisini devletle eş görmeye başlayan Erdoğan, farklı fikirleri ve iktidarına yönelik protestoları vatan hainliğine varan suçlamalarla bertaraf etmeye çalışıyordu.

Böylelikle Erdoğan’ın yönetim anlayışının Vatan Cephesi’ni kuran Menderes’ten, Milliyetçi Cephe hükumetlerinin başbakanı Demirel’den, siyasi yasakların kalmasını savunan Özal’dan hiçbir farkının olmadığı ortaya çıkmıştı.

Bu süreçte, halkın öncelikli ihtiyacının demokrasi ve insan hakları olmadığı da bir kez daha tescillenmiş oldu. İktidarın yönetim anlayışına ve tarzına tepkiler her geçen gün artarken, AKP her defasında sandıktan açık farkla önde çıkıyor ve bu durum millet iradesi sözüyle meşrulaştırılıyordu Çok partili hayatımızda bir kez daha çoğulcu değil çoğunlukçu anlayış iktidardaydı ve bu yönetim tarzı herkese gerçek demokrasi olarak yutturulmaya çalışılıyordu. Bazı kesimlere göre mademki en yüksek oyu almıştı, Erdoğan ve partisi neyi dilerse yapabilirdi. Menderes’in, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” sözündeki anlayış, aradan 70 yıla yakın süre geçmesine rağmen bir gram bile değişmemişti.

Yerel seçimlerin ardından az da olsa belirtileri görülen görece yumuşamaya rağmen özellikle son 15 günde yaşananlar, yıllardır süren baskıcı yönetim anlayışının bütün şiddetiyle devam ettiğini açıkça göstermektedir. Atanan kayyımlar, ciddi bir direnişle geri çektirilen etki ajanlığı yasası girişimi, teğmenlere açılan soruşturma ve Nasuh Mahruki’nin tutuklanması Erdoğan’ın demokrasi anlayışının hiçbir şekilde değişmediğini ve değişmeyeceğini kanıtlayan son olaylardır.

Günümüzdeki tek farklılık, artık eskisi gibi Erdoğan ve partisinin her yaptığını sorgulamadan kabul eden bir halkın olmamasıdır. AKP liderinin her konuda sergilediği “Ben bilirim” tavrı ve topluma olumsuz anlamda etki eden yanlışları oylarını her geçen gün daha eritmiş, kurduğu baskı rejiminin ilk genel seçimde halkın tercihiyle son bulacağını ortaya koymuştur.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *